Türkiye’nin son yıllarda elektronik harp teknolojisinde, hava savunmadaki İha’lar-Siha’lar, ve diğer savunma sanayisi silahlarıyla geldiği nokta ile beraber, Ermenistan, Lübnan, Hindistan savaşlarında bu teknolojilerin düşmana nasıl diz çöktürdüğünü bütün dünya canlı canlı gördü.
Ayrıca Fransız gemisinin Akdeniz’de kör ve sağır kalarak SOS vermesi, Yunanistan’dan yardım isterken, Yunanlı subaylar sanarak konuştukları yine Türk askerleriydi. Bu hadise de dünya savaş sanayisinde unutulmaz vakalar olarak tarihe geçti.
Böylece bir ülke kendi sınırlarını koruması İçin öncelikle hava savunma sistemlerine sahip olması gerektiğini zaten söylüyorduk, bunu son iki haftadır İran-İsrail savaşında da görmüş olduk. Türkiye kendi imkanlarıyla hava savunma noktasında bu sorunu çözdü ve sistemini de kurdu.
Eğer bu çalışmaları son 20 yılda Türkiye gerçekleştirememiş olsaydı, Konya kadar israil, şu ana kadar Türkiye’yi ele geçirmiş, üçe-dörde bölünmüştü.
Üretilen sistemler Teknofest fuarlarıyla defalarca gösterime sunuldu. Türkiye’deki bir kısım insanlar dışında bütün dünyaya dudak ısırtan bu çalışmalar, ayrıca dünya silah sanayisine de trilyonlarca dolar zarar ettirdi.
Mevlana’nın Kuddise Sirruh buyurduğu gibi; Bir delil ile 40 alimi yendim, 40 delil ile 1 cahili yenemedim.
Anlayanları tenzih ederiz. Anlamayan ve anlamak istemeyen kişilere göre; Kalorifer peteği, soba borusu, kartın-teneke olarak algılanan teknoloji.
Artık bütün dünya tankların öneminin, bir İHA kadar olamadığını, Ukrayna-Rusya savaşında anlamış oldu. (Ukrayna’da vatandaşlar kendi imkanlarıyla para toplayarak Türkiye’den aldıkları TB-2 Siha ile binlerce tankı hurdaya çıkardı.)
Bu konuda Türkiye, yeni nesil savaş tekniklerinin nasıl olması gerektiği noktasında da bütün dünyaya karşı idol rolünü üstlendi.
Hava savunma sistemiyle alakalı, BAYKAR, TUSAŞ, ASELSAN gibi Türkiye’min önde gelen firmaları ve onlarca diğer özel firmalar tarafından geliştirilen silah ve elektronik harp tekniklerine bir çok dünya ülkesi talip oldu.
Uluslararası arenada uyguladığı barışçıl siyasetle, gerek Cumhurbaşkanı’nın gerek Dışişleri bakanının gerekse MİT’in başarılı çalışmaları göz doldurdu.
Buraya kadar bütün bunları niçin yazdım.
*ABD’nin orta doğuda tek düşmanı “Türkiye.” *İngilizlerin ve Türkiye’de ki uzantılarının düşmanı “Türkiye.” *Savaş sanayisinin düşmanı “Türkiye.” *Vesayet savaşçılarının Fetö, PKK, Ypg, pyd, deaş, vs tek düşmanı “Türkiye.” *İran’ın yeryüzünde tek düşmanı “Sünni” Müslümanlar. (Şu an israil Türkiye ile savaşsa onlarda bir taraftan, İsrail’le beraber bize saldırır. İran bunca zaman milyonlarca Sünni müslümanın kanını akıtmıştır.) *İsrail’in tek düşmanı “Türkiye” Vehhabilerin tek düşmanı “Sünni” *Sebetayistlerin tek düşmanı “Türkiye.” *Yunanistan’ın tek düşmanı “Türkiye.” Dolayısıyla Türkiye güçlü almak zorunda.
Türkiye ne kadar güçlü olursa olsun bizim için en büyük tehlike, En çok zorlanılan ve hiç bir savaş teknolojilerinin kâr etmediği handikap, sütyen kilot dolaşan kitle.
Bir kesim nesil, her geçen seçim çoğalırken; müfredatımızın iftiharla yetiştirdiği, ilkokulu bitiren bir çocuk, Osmanlı ve din düşmanı olarak büyüyor.
İşte savunma sanayisinin bütün dünyaya parmak ısırtan teknolojilerinin hiç bir işe yaramadığı yer de burası. Elden kayıp giden, (iyilerini tenzih ederiz) hakim olamadığınız, dünyada hiç bir ülkede olmayan, sadece Afrika’daki kabilelerde olan çıplaklık, hatta bunu turistlerin bile kınadığı, moda dünyasının kölesi kuşak.
Vatan sevgisinden, Allah korkusundan ve anne-babadan etkilenmeyen bu kuşak, bu cennet vatanı bir gün altın tepsiyle sandıkta teslim edecek.
İşte o gün 15 temmuzda yapılması istenen galibiyet ve parçalanma riski ile karşı karşıya kalabilir.
Arkasından Mısır gibi halk biri birine mi girer? Gerisi karanlık bir gelecek.
HABER MERKEZİ – Ali Karahasanoğlu, Saki Teker… Bayrampaşa Belediyesi’nin CHP’li meclis üyeleri… Saki Teker ve Ali Karahasanoğlu, CHP’li Belediye Başkanı Hasan Mutlu’yu “yetim hakkı yemekle” suçlayarak partilerinden istifa etti.
Yönettiği belediyeler yolsuzluk ağıyla çalkalanan CHP’de parti içinden tepkiler yükseliyor. Bayrampaşa Belediyesi’nin CHP’li meclis üyeleri Saki Teker ve Ali Karahasanoğlu, CHP’li Belediye Başkanı Hasan Mutlu’yu hedef aldıkları sert bir açıklamayla partilerinden istifa etti.
Teker ve Karahasanoğlu’nun yaptıkları yazılı açıklamada, “Bayrampaşa halkına hizmet etme yolculuğumuz, Bayrampaşa Belediye Başkanı Hasan Mutlu’nun gayri ahlaki tutumu, para hırsı ve meclis üyeleri ile vatandaşların arkasından sarfettiği sinkaflı sözlerden dolayı son bulmuştur” denildi.
Mutlu’nun seçim döneminde sokak sokak, cami cami gezip seçmeni etkilediği, sonrasında bunu alaya aldığı kaydedilen açıklamada, “Haysiyet fukarası bu kişinin ve etrafında konuşlandırdığı birtakım organizatörlerin, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemesine müsaade etmeyeceğimizi bildiririz. Etrafımızda cereyan eden bu kötülüklere, şeref ve haysiyetle geçirdiğimiz ömrümüze leke katmamak adına baş kaldırıyor ve bağımsız meclis üyeliği görevimiz devam etmek üzere CHP’den istifa ediyoruz” ifadelerine yer verildi.
İki meclis üyesi, görevlerini bağımsız olarak sürdürecek.
İmamoğlu’nun taktiğini kullandı Karalar, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun taktiğini kullanarak, sorulara yanıt vermedi. Seyhan Belediye Başkanlığı döneminde yaşanan yolsuzluklarla ilgili suçlamaları kabul etmeyen Karalar, ifade boyunca eski İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun taktiğini uyguladı.
Karalar kendisine yöneltilen sorulardan 7’sine, “Şahsıma sorulan bu soruya ifade sürecinin devamındaki bütün sorular sorulduktan ve bu suretle şahsıma yöneltilen tüm suçlamalara vakıf olduktan sonra savunmanın bütünlüğü çerçevesinde detaylı bir şekilde beyanda bulunacağım” yanıtı verdi.
İstanbul ve Adana’da buluşup paraları elden teslim etmişler
Zanlıların sevk yazısında, Zeydan Karalar’ın Seyhan Belediye Başkanı olduğu dönemde, belediyenin temizlik işlerini yapan yüklenici firmanın sahibi Baki Nugay (şüpheli) ile görüştüğü ve hak ediş ödemeleri kapsamında haksız para talebinde bulunduğu ifade edildi.
Firma yetkililerinin konuyla ilgili belediyenin temizlik işlerinden sorumlu çalışanı Özcan Zenger’e yönlendirildiği, yetkililerin Zenger ile yaptıkları görüşme sonrasında birçok farklı tarihte tanıkların İstanbul ve Adana’da Zenger ile buluştuğu, bu kişilerin banka hesaplarına gönderilen paranın bankadan çekilerek Zenger’e elden teslim edildiği belirtilen yazıda, bu durumun HTS kayıtları ve dekont tarihlerinden de tespit edildiği aktarıldı.
Yazıda, “Her ne kadar şüpheli Zeydan Karalar ile Özcan Zenger suçlamaları kabul etmemiş ise de aleyhlerinde ifade veren şüpheli Baki Nugay ile tanıkların yaklaşık 6-7 sene önceki eylemleri kurgulamış olmalarının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, nitekim para verdiklerine ilişkin kayıtları o dönem tuttukları, aksi halde üzerinden uzun zaman geçen bu eylemleri hatırlamalarının mümkün olmayacağı anlaşılmıştır.” ifadesi kullanıldı.
Savcılığın sevk yazısında, Zenger’in İstanbul’a gelerek tanıklarla buluşması ve Adana’ya geri dönmesi dikkate alındığında, parayı teslim almak için İstanbul’a geldiğine ilişkin şüphe olmadığı belirtildi.
Yazıda, şüpheli ve tanık beyanlarının delillerle tutarlı olduğu, Karalar ile Zenger’in şirket yetkililerinden hak ediş ödemeleri kapsamında yaptıkları baskıyla maddi menfaat elde ettikleri ve “irtikap” suçunu işledikleri vurgulandı. Kaynak: Yeni Şafak
ONUR ERCAN’IN YAZISI Bir memlekette suçlu siyasetçiler taktir görüp, dürüst siyaset yapanlar tahkir görüyorsa buna nasıl bir tanımlama yapılmalıdır?
Bu cümleye kullanılacak bir “kelime” olmalı. İşte bunu bir kelime ile ifade edemiyoruz. Neden? Çünkü böyle bir kelime yok. Bunca zaman böyle bir kelimeye ihtiyaç yoktu. İmanlı, Vicdanlı, Merhametli bir seçmen vardı. Son çeyrek asırda, dış güçler, İslam düşmanları, bizi bizden alacak bir stratejiyle geliyorlar. Şimdilerde ise; vicdanlar delik deşik, merhamet ise kalbur.
Nasıl bir mantık anlaşılır gibi değil. Biz toplum olarak ne ara bu hale geldik?
Seçmesini bilmeyen, seçerken, aranılan kriterlerin ne olması gerektiğini gözetmeyenlerin seçtiği kişiler, zamanla yaptığı hamlelerle, bağlı olduğu kurumun ocağına incir ağacı dikermiş.
İşte acı gerçek burada başlıyor. En sonunda, seçmenin severek seçtiği, zatı muhterem yapacağını yaptı. Elindeki incir ağacını ocağına dikti. O kadar yolsuzluklara rağmen, halkın gözünde hala kahramanmış gibi, masum ve mağdur gibi lanse ediliyor.
Kahramanımız, yala yut başkanın, *Çocukluğunu bilmiyoruz. *Ergenliğini bilmiyoruz. *Lisede başarılı değildi. *Üniversite için İyi bir puan alamadı, sahte diplomayla başkasının hakkını gasp etti. *İlk belediye başkanlığında yolsuzluklar, itirafçılarla ve şahitlerle sabitlendi. *Büyük şehir belediye başkanlığında, tarihin en skandal yolsuzluk, irtikap, rüşveti belgelendi. *Yurtdışından alınan kredilerin ne olduğu belli değil. *Kurultayda delege satın alındığı gerekçesiyle yargı son sözü bir sonraki duruşmada söyleyecek. *Halen diğer yargılanması devam ediyor. *Beraberinde yüzden fazla kişi tutuklandı. *Organize suç örgütü suçlamasıyla yargılanıyor. *Aynı örgüte mensup kişilerin hemen hemen hepsi etkin pişmanlıktan yararlanarak itiraflarda bulundu. *Bir iddamede siyasi yasakla yargılanıyor. *Yerel seçimlerde bizzat kendinin yerleştirdiği başkanların bir kısmı, aynı partinin mensuplarınca şikayet edildi yargılanıyor. Bunların hiç biri suç üstü değil ama yolsuzluk, rüşvet, irtikap, ihalede yolsuzluk olarak belge, itiraf dosyalarıyla yargılanıyor.
Partinin genel başkanı, Cumhuriyet tarihinde eşine rastlanmayan ve hiç bir genel başkanın yapmadığı tehditi, şantajı, blöfü ve hakareti yaptı. Bundan dolayı Meclis başkanlığına 26. defa fezlekesi verildi.
Bütün bunlara rağmen, “irade de irade, irademize sahip çıkalım, sokağa çıkalım, hayatı çekilmez yaşanmaz hale getirelim. Kanunsuz bir şekilde ve ağır bir tehdit diliyle, Mısır meydanına dönüştürelim, ortalığı kaos ortamına çevirelim” şeklinde mücadele veriliyor.
Bir taraftan bir belediye varki; odasında rüşvet aldığına dair suç üstü yakalandı. Baklava kutusunda 110 bin Euro rüşvet vardı. Görüntüler, konuşmalar rüşveti teyit ediyordu. Belediye başkanı tutuklandı, hapse atıldı.
Demek ki, suç üstü yakalanan bu kişi aday olsa, tekrar seçilecek. Bu nasıl anlayış, bu nasıl ahlak?
“Haller ağlamalık durum çok acı.”
Hiç kimse takkesini önüne koyup, biz kimi seçmişiz, seçtiğimiz kişinin yaptıklarına bakın! Bu ne rezalet, ellerimiz kırılsaydı da size oy vermeseydik, yazıklar olsun, tüyü bitmemiş yetimin hakkına nasıl olurda el uzatırsınız demiyor? Bu güne kadar da aleyhinde bir kişi bile ağzını açıkta kınamadı gibi, bir çift söz de söylemedi.
“Vicdanlar delik deşik, merhamet ise kalbur.”
Şimdi de suç üstü yakalanan belediye için, “Manavgat iradesine sahip çıkıyor” diye duyuru yapılıyor.
Pes doğrusu, artık söylenecek bir söz kalmadı. Sözün bittiği yer burası.
Dürüst çalışan o kadar belediye varki; bu adamlar her türlü taktire layık, kimse meydanlara çıkıpta dürüst belediye, doğru insan, aldığın para ananın ak sütü gibi helal olsun. Başkaları gibi, yolsuzluk yapmadın, hizmetlerin yerinde, ne kadar teşekkür etsek azdır denilmiyor.
Tam tersi, rüşvet alan başkana her türlü destek yapılıyor.
Peki burada, dürüst çalışan Belediye başkanlarının suçu ne?
Manavgat’lı rüşvetçi başkanına ağlayan seçmenin küçük çocuğu annesine sorar.
Tabi çocuk ya, aklı daha bazı şeylere ermiyor. Her şeyi sorarak öğreniyor.
“Anne biz çalana mı, çalmayana mı sahip çıkacaktık? Ben orasını karıştırdım diye sorar. Sizce rüşvetçi başkanın iradesine sahip çıkan anne, bu körpecik çocuğuna nasıl bir cevap vermiş olabilir?
Ya da sizin çocuğunuz, baba, hangisine sahip çıkmalıyız? Çalana mı çalmayana mı? Diye sorsa. Elinizi vicdanınıza koyarak nasıl bir cevap verirdiniz?