Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

İLAHİ CEZA

Kara para, fuhuş ve uyuşturucu operasyonları genişliyor ONUR ERCAN’IN YAZISISon

Kara para, fuhuş ve uyuşturucu operasyonları genişliyor

ONUR ERCAN’IN YAZISI
Son günlerde Türkiye’nin gündemine yerleşen kara para, fuhuş ve uyuşturucu operasyonları, birer münferit vaka olmaktan çıkıp genişleyen bir tabloya dönüştü. Dosyalar büyüyor, isimler çoğalıyor, bağlantılar derinleşiyor. Bu süreçte, hukuki zeminde kazanan tarafın çoğu zaman ağır ceza avukatları olduğu yönünde bir kanaat de oluşuyor. Ancak meselenin yalnızca adli ve teknik boyutuyla ele alınması, hakikatin önemli bir kısmını eksik bırakır. Çünkü burada tartışılan şey yalnızca suç değil; güç, nefis, ahlak ve hesap bilinci arasındaki kadim gerilimdir.

İnsanın içinde, kontrol edilmediğinde sahibini sürükleyen bir yön vardır. Tasavvufta “nefsi emmare” olarak adlandırılan bu yön, kişinin konumuna, imkanlarına ve denetim altında olup olmamasına göre daha da azgınlaşabilir. Bu durum kadın ya da erkek ayrımı gözetmez; güç ve imkan arttıkça sınırların zorlanması da kolaylaşır. İrade, değerler ve korku mekanizmaları zayıfladığında, insanın kendisine bile itiraf edemediği arzular fiile dönüşme cesareti bulur.

Uyuşturucu ve fuhuşla anılan birçok kişinin kadınlarla ilgili eylemleri, aslında toplumun büyük bir kısmının zihninden bir anlığına da olsa geçebilecek düşüncelerin kontrolsüz biçimde hayata geçirilmiş halidir. Çoğu insanı durduran şey; Yüce Allah’tan korku, kanunların yaptırımı, toplumun tepkisi, vicdanın sesi ya da imkanların sınırlılığıdır. Bu bariyerler ortadan kalktığında, nefsi emmare her arzusunu meşru görmeye başlar. İşte asıl kırılma noktası tam da buradadır.

Siyaset, sanat, medya ve iş dünyası gibi alanlar; görünürlük, güç ve erişim bakımından bu sınavın en çetin yaşandığı sahalardır. Elbette iyileri tenzih etmek gerekir. Ancak özellikle medya gücü olan bir iş dünyasında, duyulana kadar derinleşen, dallanıp budaklanan bir bataklık oluşabildiği de acı bir gerçektir. Bu kişiler, uzun süre yakalanmayacaklarını düşündükleri için rahat, hatta pervasız bir yaşam sürerler. Kendilerini dokunulmaz zanneder, hesap gününün hep başkaları için olduğunu varsayarlar.

Oysa kazın ayağı öyle değildir. İnsan herkesten saklayabilir; yakın çevresinden, kamuoyundan, hatta bir süreliğine yargıdan bile. Fakat her şeyi bilen ve gören Yüce Allah’tan gizlemek mümkün değildir. Hesap bilinci, yalnızca ahirete ertelenmiş bir tehdit değildir; bazen dünyada, hiç beklenmeyen bir anda tecelli eder. Kapalı kapılar ardında yapılanlar, bir gün hiç umulmadık bir yerde ve biçimde açığa çıkar.

Lût kavminin helakına sebep olan sapkınlığın, rivayetlerde kırk kişilik bir şebeke üzerinden anlatılması, tarihsel bir ibret tablosu olarak hafızalarda yer eder. Bugün ise bu sayıların binlerce katına ulaşan fuhuş ağlarından, organize suç yapılarından söz ediliyor. Nicelik artmış, yöntemler çeşitlenmiş, meşruiyet kılıfları çoğalmıştır. Ancak öz değişmemiştir: Sınır tanımayan bir nefis ve onu dizginleyecek bir ahlak zemininden kopuş.

İslam inancına göre, Muhammed Aleyhisselam’ın ümmetine toplu helak cezaları verilmediği ifade edilir. Bu, sorumsuzluk ya da dokunulmazlık anlamına gelmez. Aksine, bireysel ve toplumsal düzeyde daha incelikli, daha hedefli hesaplaşmaların kapısını aralar. Bugün yaşanan operasyonlar, tam da bu çerçevede okunabilir. Suça bulaşmayanların, genel bir felaketle arada kaynamadığı; suçun, büyük ölçüde failiyle yüzleştiği bir süreç yaşanmaktadır. Bu yönüyle bakıldığında, yargı yoluyla yapılan cezalandırmalar, ilahi adaletin dünya sahnesindeki yansımalarından biri olarak değerlendirilebilir.

Bu tablo, topluma iki temel ders sunar. Birincisi: Güç, makam ve servet; insanı koruyan zırhlar değil, sınavı ağırlaştıran unsurlardır. İkincisi: Geciken adalet yoktur; yalnızca zamanı ve yöntemi değişen bir hesap vardır. Bugün rahatça yapılan, yarın utançla hatırlanır; bugün gizlenen, yarın manşet olur.

Sonuç olarak, mesele yalnızca suçluların yakalanması değil; toplumun kendi değerlerini, sınırlarını ve korkularını yeniden hatırlamasıdır. Nefsi emmareye karşı verilen mücadele, bireysel olduğu kadar kamusal bir sorumluluktur. Aksi halde her operasyon, yalnızca bir dosyayı kapatır; fakat bataklığın kendisi yerinde kalır. Asıl ihtiyaç olan ise, insanın kendisiyle ve Rabbiyle olan hesabını ertelememeyi öğrenmesidir.