Connect with us

Sağlık

Trabzon’da uluslararası böbrek nakli

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi’nde ilk kez sıra dışı bir böbrek nakil olayı gerçekleşti. Lübnan asıllı Fransız vatandaşı 64 yaşındaki Talal Kabbara, böbrek yetmezliği çeken kuzeni 60 yaşındaki Lübnan asıllı ABD vatandaşı Samer Ramadan’a böbreğini bağışladı. Gerçekleştirilen böbrek nakil olayında kendini iyi hissettiğini belirten Samer Ramadan, doktorlara teşekkür ederek çok mutlu olduğunu söyledi.


Türkiye’de böbrek nakillerinin yüzde 80’inin canlıdan yapıldığını belirten KTÜ Nefroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şükrü Ulusoy, kadavra bağışının mutlaka arttırılması gerektiğine dikkat çekerek, “Ülkemizde böbrek naklinin Q 80’den fazlası maalesef canlıdan yapılıyor. Kadavra nakilleri daha iyi bir seçenektir. Dünyada böyle yapılıyor. Amerika’da, Avrupa’da kadavra nakilleri bizdekinin tersine yüzde 80 ağırlıklıdır canlı daha azdır. Dolayısıyla kadavranın artırılması lazım. Ülkemizde 23-25 bin hasta nakil bekliyor. Şu an ülkemizde 65 bin civarında diyaliz hastamız var” dedi.


Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serdar Türkyılmaz ise, “Samer bey yaklaşık 7-8 ay önce polikliniğimize başvurarak böbrek nakli yaptırmak istediğini söyledi. İngilizce başvuruda bulundu. Biz önce şaşırdık nereden geliyorsun diye. Kendisi Lübnan asıllı daha da eskisi Türkiye’de Ramazanoğlu beyliğinden Lübnan’a göçen bir aile. Daha sonra onlar da dünyanın farklı yerlerine yayılmışlar. Samer bey Amerika’ya yerleşmiş aynı zamanda Amerikan vatandaşı. Daha sonra Karadeniz Bölgesinde iş yapmak için bulunurken nakil başvurusunda bulundu. Bize ‘canlı vericim olacak’ dedi. Nerede diye sorunca ‘Fransa’dan gelecek’ dedi. Kuzeni oluyor. Dolayısıyla hazırlıklar yapıldı herhangi bir problemleri çıkmayınca da nakillerini yapmış olduk” diye konuştu.


Kendini iyi hissettiğini belirten Samer Ramadan da, kendini iyi hissettiğini ifade ederek, “Elhamdülillah iyiyim. Kuzenim bana donör oldu Fransa’da yaşıyor. Ben Amerika’da yaşıyorum. Burası rahat Trabzon’u çok seviyorum buradaki insanlar çok güzel” ifadelerini kullandı.

Yorum yapmak için tıklayın

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Sağlık

Aşı ile rahim ağzı kanserinden kurtulmak mümkün

Özel Ümit Batıkent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Melih Arslan, jinekolojik kanserlerden; rahim ağzı kanseri hakkında bilgilendirdi.

ESKİŞEHİR-
Kanserin geceden sabah oluşmadığını, belli bir süreç gerektiğini ifade eden Op. Dr. Arslan, “Kanser, kardiyovasküler ölümlerden sonra en sık görülen ölüm sebebidir. Asıl önemli olan kanseri oluşmadan veya erken evrede yakalamaktır. Bunun için alınabilecek en iyi önlem; hiçbir sorun yaşanmasa dahi 20 yaşından itibaren yılda 1 kez kadın doğum uzmanına görünmektir. Rahim ağzından yapılan smear testleri ihmal edilmemelidir, devlete bağlı KETEM’lerde de 30-65 yaşları arasındaki kadınlar için bu kontroller yaptırılabilir” ifadelerini kullandı.

İlişki sonrası kanama ve geçmeyen akıntıların rahim ağzı kanseri belirtileri içinde yer aldığını aktaran Dr. Melih Arslan, rahim ağzı kanserinin birinci nedeninin; HPV virüsleri olduğunu belirtti.

“HPV virüsü kanserin birinci nedeni”

HPV virüslerinin rahim ağzı kanserlerinin yüzde 90’ından sorumlu olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Arslan, virüs hakkında şu bilgileri paylaştı: “HPV onlarca çeşidi olan virüs türüdür, ama her çeşidi kansere yol açmaz, en yüksek riskli tipleri; 16-18’dir, 6-11 tipleri kansere değil siğillere neden olmaktadır.”

HPV 16-18 tiplerini taşıyan herkesin de yüzde 100 kanser olmayacağına dikkat çeken Arslan, 1 yıl içinde genelde bu virüslerin yüzde 90’ının vücuttan atıldığını söyledi. HPV virüsünün insandan insana cinsel ilişki yoluyla bulaştığını dile getiren Op. Dr. Arslan, “Bazı HPV tipleri erkeklerde de farklı kanser türlerine yol açabilir ama genelde erkekler bu virüsün taşıyıcısıdır ve partnerlerine cinsel ilişki yolu ile bulaştırırlar” şeklinde konuştu.

“Virüsten tamamen kurtulmak mümkün”

Bu virüsten korunmanın çok kolay bir yolu olduğunu aktaran Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Melih Arslan, şunları kaydetti: “HPV aşıları ile vücudu bu virüsten korumak mümkündür. Ülkemizde yılbaşından bu yana HPV’nin 9 tipini kapsayan aşı geldi, bu çok sevindirici bir haberdir. Yurt dışında pek çok ülkede HPV aşısı aşılama programına alındı ve devlet tarafından karşılanmakta ancak ülkemizde ücretli yapılmaktadır. Ama rahim ağzı kanseri oluştuktan sonra yaşanan maddi manevi sorunların yanında bu aşıya verilecek ücretin hiçbir önemi kalmadığı unutulmamalıdır.”

Okumaya devam et

Sağlık

Uzmanı uyardı: Sahurdan hemen sonra yatmak reflü ataklarını tetikleyebilir

Gastroenteroloji Uzm. Dr. Ömer Faruk Yolcu, “İftarda ve sahurda fazla yemek yenmesi, sahurda yemekten hemen sonra yatılması reflü ataklarını tetikleyebilir. Ayrıca uzun süren açlık sonrasında zamanla sindirim sisteminin hareketleri de azalmaktadır. Bu nedenle iftarda hızlı ve fazla yemek tüketmek karında şişkinliğe, hazımsızlığa yol açabilmektedir” dedi.

SAMSUN-
Oruç tutarken mide rahatsızlığı geçirme riski en yüksek olan kişilerin gastrit, ülser ve reflü hastalığı olanlar olduğunu belirten VM Medical Park Samsun Hastanesi Gastroenteroloji Uzm. Dr. Ömer Faruk Yolcu açıklamalarda bulundu. Özellikle mide ve onikiparmak bağırsağı ülseri olanlar, kan sulandırıcı ve romatizma ilaçları kullanan hastaların, mide rahatsızlıkları ve mide kanaması riski açısından dikkatli olması gerektiğinin altını çizen Uzm. Dr. Ömer Faruk Yolcu, “Bu kişilerin Ramazan ayını herhangi bir mide rahatsızlığı yaşamadan sağlıkla geçirmeleri için bir uzmana danışmalarında fayda vardır. Özellikle yaşlı, kronik hastalığı nedeniyle sık ilaç kullanması gerekenler, beslenme problemi olanlar, hamileler, çocuklar, sık yemek yemesi gerekenler, mide ameliyatı geçirenler, yakın zamanda ülseri olanlarda uzun süreli açlık dönemlerinde istenmeyen sağlık problemleri oluşabilir. Bu tür problemleri olan kişilerin oruç tutma konusunda uzman doktora danışmaları önerilir” diye konuştu.

“Çok ve hızlı yemek hazımsızlığa yol açıyor”

Oruç tutarken mide rahatsızlığı geçirme riski en yüksek olan kişilerin gastrit, ülser ve reflü hastalığı olanlar olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Ömer Yolcu, “İftarda ve sahurda fazla yemek yenmesi, sahurda yemekten hemen sonra yatılması, reflü ataklarını tetikleyebilir. Ayrıca uzun süren açlık sonrasında zamanla sindirim sisteminin hareketleri de azalmaktadır. Bu nedenle iftarda hızlı ve fazla yemek tüketmek karında şişkinliğe, hazımsızlığa yol açabilmektedir. Midelerinde gastrit veya ülser sorunu olanların oruç tutmaya başlamadan önce tedavilerini tamamlamaları tavsiye edilmektedir. Mide yakınmaları hafif boyutta olan kişilerin, diyet ve ilaç gibi önlemlerle oruç tutmasında bir sakınca görülmemektedir. Kronik hastalığı, geçirilmiş ülseri veya mide kanaması olanların ise Ramazan öncesinde bir uzmana başvurarak gereken önlemler almaları, gerekiyorsa bu süreci ilaç tedavisi ile desteklemeleri gerekmektedir. Henüz tedavisi süren ülser hastaları, yeni geçirilmiş mide kanaması, mide kanseri, ciddi reflü hastalığı veya çeşitli mide hastalıkları nedeniyle beslenme güçlüğü olanların oruç tutmaları ise sağlık açısından sakıncalı olabilmektedir” şeklinde konuştu.

“İftara çorba ile başlayın”

İftara çorbasız başlanmaması gerektiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Yolcu, özellikle sebze ve yoğurtlu çorbaların hem sindirimi kolaylaştırdığını hem de doygunluk hissi vereceği için fazla ve ağır yemek yemeyi engellediğini belirtti. Doyma hissinin ilk lokmadan 13 dakika sonra beyne ulaştığına dikkat çeken Uzm. Dr. Ömer Faruk Yolcu, bu yüzden çorbadan ana yemeğe geçmeden önce 3-4 dakika ara verilmesini tavsiye etti.

“Oruç döneminde mide ve bağırsak sistemi istirahate çekilir”

Oruç döneminde mide, bağırsak sisteminin istirahate çekildiğini söyleyen Uzm. Dr. Yolcu, “Bir ay süresince bu sistem kendini yeniler ve organize eder. Diğer zamanlarda çokça tüketilen sigara, alkol gibi zararlı maddelerin daha az alınması da bu sistemin yenilenmesini hızlandırır. Bu da direkt olarak mide, bağırsak ve karaciğeri hem dinlendirir, hem de kendilerini yenilemelerine fırsat verir” ifadelerini kullandı.

Okumaya devam et

Sağlık

Aşırı terleme bir hastalığın habercisi olabilir

Göğüs Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Serdar Özkan, aşırı terlemenin altta yatan bir hastalığa bağlı olabileceği gibi, tamamen sağlıklı bireylerde hiçbir neden yokken de ortaya çıkabileceğini söyledi.

KONYA-
Medicana Konya Hastanesi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Serdar Özkan, bazı kişilerde görülen aşırı terleme hakkında bilgiler verdi. Aşırı terlemenin (Hiperhidrozis), normalinden daha fazla ter salgılanması anlamına geldiği anlatan Op. Dr. Serdar Özkan, “Aşırı terleme günün tamamında olabileceği gibi, ara ara veya beklenmedik zamanlarda da gerçekleşebilir. Altta yatan bir hastalığa bağlı gelişen aşırı terleme genellikle yaygın terleme olarak görülmektedir. Bu nedenle, bu tip aşırı terleme durumuna ‘genel hiperhidrozis’ adı verilmektedir. Bu duruma en sık neden olan hastalıklar veya durumlar; guatr, şeker hastalığı, kan şekeri düzensizliği, menopoz, infeksiyonlar, kalp yetmezliği, solunum yetmezliği, şişmanlık ve alkolizmdir. Genel hiperhidrozisin tedavisi altta yatan hastalığın ya da durumun tedavisi ile gerçekleşmektedir. Tedavide bunun dışında bir yöntem (ameliyat vs) uygun değildir” dedi.

Bölgesel aşırı terlemede ise altta yatan bir hastalığa bağlı olmadan sağlıklı olarak tanımlanan kişilerde özellikle el, ayak, koltuk altı ve yüzde görülebileceğini vurgulayan Dr. Serdar Özkan, “Kontrolsüz aşırı terleme ile karakterize bir tablodur. En önemli özelliği ortam sıcaklığından bağımsız olarak stres, egzersiz, heyecanlanma durumlarında terleme miktarının artmasıdır. Bu kişilerde hiçbir tetikleyici faktör olmaksızın da aşırı terleme olabilmektedir. Kuru bir el hiçbir neden yokken, saniyeler içinde sırılsıklam olabilmektedir. Uyku sırasında terlemenin olmaması ve terleme olmasına rağmen ter kokusu olmaması tipiktir” ifadelerini kullandı.

“Aşırı terlemeyi durdurabilecek operasyonlar yapılmaktadır”

Bölgesel aşırı terlemenin sıklıkla 20 yaş öncesinde ortaya çıktığını belirten Dr. Özkan, “Aşırı terleme rahatsızlığı bulunan bireyler sosyal hayata girmekte, diğer insanlarla sağlıklı iletişim kurmakta zorlanabilmekte, mesleki hayatlarında mağdur olabilmektedir. En sık olarak aşırı el terlemesi mağdurları karşımıza çıkmaktadır. Öğrenci, öğretmen, mühendis, avukat, güvenlik güçleri gibi birçok meslek gurubu mensubu bu sınıfta toplanabilir. Yine koltuk altı ve yüz terlemesi nedeni ile daha çok ‘beyaz yakalı’ olarak tabir edilen meslek üyeleri ile karşılaşmaktayız. Günümüzde aşırı terlemeyi durdurabilecek çözüm odaklı operasyonlar yapılmaktadır” diye konuştu.

Okumaya devam et

Trendler

KÜNYE
Copyright © 2021 O Haber Neydi - Tüm Hakları Mahfuzdur.