Halk arasında ‘‘akciğerlerde sertleşme’’ olarak bilinen ve hastanın nefes almakta zorlanmasına neden olan İdiopatik Pulmoner Fibrozis (İPF) hastalığı ile ilgili Doç. Dr. Ahmet Demirkaya rahatsızlığa sahip olanların yüzde 70’inin sigara içtiğini belirtti.
Beykent Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Demirkaya, hastalığın seyrinin bazı hastalarda yavaş bir süreç olmasına karşın, bazı hastalarda ise nefes darlığı hızla ilerleyerek hastayı ciddi solunum yetmezliğine sokabilen İdiopatik Pulmoner Fibrozis hastalığı hakkında “Bu hastalar zaman içinde günlük aktivitelerini bile yapamaz duruma gelebilmektedirler. Hastalık genellikle 70 yaşından sonra daha sık görülürken, 40 yaşın altında çok nadir rastlamaktayız. İleri yaşlarda daha sık görülmesinin nedeni akciğerlerin kendini yenileme ve iyileşme kabiliyetinin yaşla birlikte azalmasına bağlanmıştır” dedi.
“Hastalığın risk faktörlerine dikkat” İdiyopatik pulmoner fibroz, halen etyolojisi yani sebebi bilinmeyen, kötü seyreden, ileri derecede fibroz ile karakterize, kronik ve ilerleyici bir akciğer hastalığı olduğunu belirten Dr. Demirkaya, “İPF’nin esas nedeni bilinmemesine rağmen, hastalığın gelişiminde neden olduğu düşünülen bazı risk faktörleri vardır. Bu risk faktörleri arasında ailesel yatkınlık yani genetik mutasyonlar, ileri yaş, erkek cinsiyet, sigara içilmesi, çevresel etkiler, mesleki koşullar, viral ve bakteriyel infeksiyonlar sayılabilmektedir. İPF çocuklara ‘aktarılmaz’, ancak bazen birden fazla aile üyesinde IPF’ye rastlanabilir, bu da genlerin hastalığa neden olabileceğini düşündürmektedir” diye konuştu.
“Hastaların yüzde 70’inde sigara alışkanlığı mevcut” Dr. Demirkaya, Uzun yıllar sigara içmenin İPF gelişiminde rolü olduğunu gösteren pek çok sayıda araştırma olduğunu ve İPF hastalarının yaklaşık yüzde 70’inde sigara alışkanlığının mevcut olduğunun altını çizdi. Demirkaya, “Sigara içenlerde ya da daha önce sigara içme öyküsü olanlarda hem İPF gelişme riski yüksektir hem de hastalığın seyri sigara içmeyen İPF’li hastalarla karşılaştırıldığında daha kötüdür” bilgisini aktardı. Hastaların çoğunda İPF tanısı almadan önce kronik bronşit, astım, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), kalp yetmezliği gibi tanıların olabildiğini belirten Dr. Demirkaya, “Hareketle ya da günlük işlerini yaparken artan nefes darlığı şikayeti yani efor dispnesi en belirgin yakınmadır. Nefes darlığı genellikle ilk zamanlar yavaş seyirli olduğu için sinsi bir şekilde ortaya çıkar ve yavaş yavaş ilerler; hastalarda sıklıkla 6 ay veya daha uzun bir sürede giderek artan nefes darlığı mevcuttur. Öksürük sık görülen bir yakınmadır. Hastaların çoğunda inatçı öksürük mevcuttur ve hastalar ilaçlara yanıt vermeyen, kuru öksürükten şikâyet ederler. IPF’li hastalarda, kandaki oksijen eksikliğinden dolayı parmak uçlarında ‘çomak parmak’ olarak bilinen şekil bozukluğu görülebilir. Parmak uçlarının çomaklaşması IPF’ye özgü değildir ve diğer akciğer rahatsızlıklarında ve kalp hastalıklarında da ortaya çıkabilir. Nadiren doğumda da mevcut olabilir” ifadelerini kullandı.
“Tam anlamıyla bir tedavisi yok” Dr. Demirkaya, tedavinin hastanın hastalıktan tamamen kurtulması anlamına gelse de ne yazık ki bu hastalığın günümüzde gerçek anlamda tam bir tedavisi olmadığının altını çizerek, “İPF’nin klinik olarak seyri her hastada farklıdır. Bazılarında hızlı, bazılarında daha yavaş seyredebilir. Hastalığın kendisi sorun olduğu kadar oluşturduğu komplikasyonlarının yani sorunlar ve beraberinde eşlik eden diğer hastalıkların da tedavisi önemlidir. Bu nedenle tedavi seçenekleri her hasta için hastaya özeldir ve birçok hekim ve branşın oluşturduğu ortak kararlar doğrultusunda yapılmalıdır” dedi. Tedavi sürecinde yakın tarihe kadar uygulanan tüm immün sistemi baskılayıcı ilaçlar, antioksidanlar, interferon gama, kortikosteroid, NAC ve azatioprin ile yapılan kombinasyon tedavilerinin etkisiz olduğunu; bazen de hastaya zarar verebildiği artık bilinmekte olduğunu ifade eden Dr. Demirkaya, “İPF tedavisinde son yıllardaki en büyük gelişme, akciğer yapısındaki fibrozun yani sertleşmenin ilerlemesini engelleyen antifibrotik ilaçların üretilmesidir. Bu hedefe yönelik yeni ilaçlar, hastalığı tamamen düzeltmekten ziyade, akciğerdeki fonksiyonel kaybı yavaşlatarak, hastalığın kötüleşmesini yavaşlatmış ve hastalara daha uzun yaşam süresi sağlayabilmiştir” diye konuştu.
“Yaşam kalitesini arttırıcı eğitim ve beslenme önerileri şart” İlaç dışı tedavilerde uzun süreli oksijen tedavisinin durumu ile ilgili araştırmaların çok fazla olmadığını vurgulayan Dr. Demirkaya, “Ancak oksijen tedavisinin yaşam kalitesini arttırdığı bilindiğinden İPF’de ilaç tedavisi ile birlikte hastaya özel önerilmektedir Pulmoner rehabilitasyon, psikososyal yardım, hastalık hakkında bilgilendirme eğitim ve beslenme önerileri, İPF hastalarının yaşam kalitesini arttıran destek yaklaşımlarıdır. Günümüzde, akciğer nakli, IPF’niz varsa hayatı uzatmak için bilinen en etkili tedavi yöntemidir. Nakil büyük bir ameliyattır ve nakledilen akciğerinizin reddini önlemek için bağışıklık sisteminizi güçlendiren ilaçlarla ömür boyu tedavi gerekmektedir. IPF’li tüm hastalara akciğer nakli yapılamaz. Akciğer nakli için değerlendirilmeniz gerekir ve akciğer nakli için bir değerlendirme aylar sürebilir. Nakil için en büyük sorun hasta dışında donör eksikliğidir” ifadelerini kullandı.
“Nefes darlığı şikâyetiniz varsa uzman görüşü almanız en doğru karar” Dr. Demirkaya, “İdiopatik Pulmoner Fibrozis hastalığınız varsa, nefes darlığı çekerken aynı zamanda kuru öksürük hissedebilirsiniz. Nefes darlığı olmadan her zamanki aktivitelerinizi yapamayacağınızı fark edebilirsiniz. Yürürken yavaşlama, durma ve dinlenme ihtiyacı hissedebilirsiniz. Nefes darlığından dolayı yokuş çıkmanız veya merdiven çıkmanız zorlaşabilir. Normalden düşük kan oksijen seviyeleri sadece günlük aktivitelerinizi etkilemez aynı zamanda akciğerlerinizde yüksek tansiyona neden olabilir. Bu durum kalbinize ek bir yük getirir ve düşük kan oksijen seviyeleri tedavi edilmezse kalp yetmezliğine de yol açabilir. Size en yakın hastaneye gitmeniz ve uzman görüşü almanız en doğru karar olacaktır” önerisinde bulundu.
50 Soruda Meme Kanseri” kitabı ile meme kanserine yönelik çarpıcı bilgiler paylaşan Dr. Hüseyin Akyol, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2020 yılına dair paylaştığı en son verilere göre dünya çapında 2,3 milyon kadına meme kanseri teşhisi konulduğunu belirtti. İSTANBUL-Dünya çapında kadınları etkileyen en yaygın kanser türü ve kansere bağlı en fazla ölümün ise meme kanserinden olduğu biliniyor. Bu nedenle dünyada her sene Ekim ayı boyunca, meme kanserine yönelik farkındalık oluşturma ve bilinçlendirme etkinlerine yer veriliyor. Altınbaş Üniversitesi de Cumhuriyetimizin 100. yılı anısına çıkardığı 100 kitap serisinden Dr. Hüseyin Akyol’un hazırladığı “50 Soruda Meme Kanseri” kitabı ile bilinmesi gereken en önemli konulara değindi. Kitap içeriği ile ilgili bilgi veren Dr. Hüseyin Akyol, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2020 yılına dair paylaştığı en son verilere göre dünya çapında 2,3 milyon kadına meme kanseri teşhisi konulduğunu belirtti. Meme kanserine bağlı 685 bin ölüm kaydedildiğini söyleyen Dr. Hüseyin Akyol, Türkiye’de ise kanser olan her dört kadından birinin meme kanseri olduğunu açıkladı.
Küresel meme kanseri kontrolünü, toplumsal cinsiyet eşitliği ve bir insan hakları sorunu olarak değerlendiren Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, Dr. Akyol, “Kadınlar toplumda merkezi roller oynarlar. Kadınları meme kanserinden korumak aynı zamanda ailelerini, toplulukları ve bir bütün olarak ekonomiyi de korur.” dedi. Meme kanseri ölümlerinin yüzde 70’den fazlasının 70 yaşın altındaki bireylerde meydana geldiğini ayrıca düşük ve orta gelirli ülkeleri de daha fazla etkilediğini dile getirdi.
“Hayat boyu her 8 kadından biri meme kanserine yakalanıyor” Dr. Hüseyin Akyol, meme kanseri gelişme riskinin, ilerleyen yaş, obezite, alkol tüketimi, ailede meme kanseri küsü, radyasyona maruz kalma, üreme öyküsü ve hormonal geçmiş ve tütün kullanımı gibi faktörlere bağlı olduğuna kaydetti. Dr. Akyol’a göre, meme kanserin yükü, herhangi bir belirti vermeden erken teşhisle tedavi ederek azaltılabilir.
“Meme kanseri, ileri dönemlere gelene kadar belirti vermeyebilir” Erken dönemde tanı konması tedavinin başarıya ulaşması ve kişinin hayatta kalma şansını artırıyor. En önemli faktör ise kişinin bu konuda bilinçli olması. Dr. Akyol, erken evrelerde tespit edilen meme kanserlerinin hem tedavilerinin daha başarılı olduğunu hem de hastanın yaşam kalitesinin önemli ölçüde artığına dikkat çekti. Türkiye’de, Ulusal Kanser Tarama Standartlarına göre 40-69 yaş aralığında; yakınması olmayan kadınlarda meme kanserinin erken tanısı için her 2 yılda bir mamografi kontrolü yapıldığını hatırlattı.
“Tarama ve tedavi nasıl yapılmalı” Dr. Akyol, bu taramalar sırasında her iki meme için mamografi çekilmesini gerektiğinde meme ultrasonu ve MR’ı ile kontrollerin yapılmasını önerdi. Tedavinin ise genellikle radyasyon, kemoterapi ve ameliyat gerektirdiğine işaret etti.
“Kötü beslenme ve hareketsizlik riski artırıyor” Meme kanserine yakalanma riskini artıran faktörlere de değinen Akyol, fiziksel olarak aktif olmayan kadıların daha yüksek risk taşıdıklarını anlattı. Kötü beslenmenin önemli bir etkisi olduğu belirterek, “Doymuş yağ oranı yüksek ve meyve ve sebzelerden yoksun bir diyet meme kanseri riskini artırabilir. Fazla kilo veya obezite sorunları olan kadınların da normal kilodakilere göre daha yüksek risk altında. Menopoz döneminde alınan bazı hormon replasman tedavisi türlerinin (hem östrojen hem de progesteron içerenler), beş yıldan uzun süre alındığında meme kanseri riskini artırır. Bazı oral kontraseptiflerin yani doğum kontrol haplarının da meme kanseri riskini artırdığı bilinen bir durumdur” uyarısında bulundu.
Polikistik over sendromu üreme çağında olan her 10 kadından birinde görülüyor
Uzmanlar, üreme çağında olan her 10 kadından birinde görülen polikistik over sendromu (PKOS) hastalığının en önemli belirtilerinin adet düzensizliği, tüylenmede artış, akne, ve erkek tipi saç dökülmesi olduğunu vurguluyor. Polikistik over sendromunda ayrıca uyku bozuklukları, anksiyete ve depresyon da görülebiliyor. İSTANBUL-Polikistik over sendromu (PKOS), hastalığı üreme çağındaki her 10 kadından birinde görülüyor. Uzmanlar, kadınlarda görülmeye başlanan adet düzensizliği, tüylenmede artış, akne, erkek tipi saç dökülmesinin hastalığın en önemli belirtilerinden olduğunu vurguluyor. Ergenlik döneminde ciddi kilo artışıyla birlikte yakınmalar daha da arttığı belirtilirken, PKOS’da ayrıca uyku bozuklukları, anksiyete ve depresyon da görülebiliyor. Metabolik sendroma neden olan hastalık, insülin direncine, kalp hastalıklarına ve rahim içi kanserine yol açabiliyor. Konuya ilişkin Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Faruk Buyru değerlendirmede bulundu. Detaylı bilgiler veren Prof. Dr. Buyru, polikistik over sendromu olan kadınların çocuk sahibi olabileceğini de ifade etti.
PKOS’un uzun yıllardır bilinmesine rağmen kesin bir tedavisinin olmadığını söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Faruk Buyru, “Teşhisinde birtakım soru işaretleri, doktordan doktora değişen birtakım değerlendirme ya da tanı farklılıkları olabiliyor. Örneğin ergenlik döneminde çok sayıda genç kıza gereksiz yere polikistik over sendromu tanısı konabiliyor. Çünkü bu dönemde normal olarak karşımıza çıkan tüylenmede artış, adet düzensizliği ya da ultrasonografide yumurtalıklarda çok fazla sayıda yumurta bulunması gibi normal olabilecek belirtiler PKOS diye nitelendirilebiliyor. Buna yönelik tedaviler verilebiliyor. Ergenlik dönemindeki en büyük problem adet düzensizliğinden ziyade bu genç kızlarda ortaya çıkabilecek obezite ve metabolik sendrom dediğimiz bütün yaşamı boyunca problem olabilecek birtakım sorunların bu dönemden itibaren başlaması” dedi.
“Hayat boyu sürecek hastalıkla karşı karşıya olunduğunun bilinmesi gerekiyor” Prof. Dr. Buyru, “Çocuk istediğinde gebe kalamayabiliyor, yumurtlama problemi ile karşı karşıya olduğu için yumurtalıkları uyarıcı ilaç kullanılması gerekiyor. İleriki dönemde adetleri düzenli hale gelse bile kilosuna, yaşam biçimine dikkat etmezse rahim içi kanser riski, gebe kaldıklarında gebeliğe bağlı şeker hastalığı çıkma olasılığı çok fazla. İleriki yaşamında menopozda ya da sonrasında şeker hastalığına, kalp hastalığına ve rahim içi kanserine yakalanma riski daha fazla PKOS’lu kadınlarda. Bu nedenle bu risklerden kaçınmak için ilaçla bir takım destekler alınmalı ve yaşam biçimine, kilosuna, artı şekerine dikkat etmeli. Hayat boyu sürecek hastalıkla karşı karşıya olunduğunun bilinmesi gerekiyor” diye konuştu.
“Polikistik over sendromu olanlar çocuk sahibi olabilir” Prof. Dr. Faruk Buyru, çocuk sahibi olamayan çiftler arasında en şanslı olanların polikistik over sendromu olan kişiler olduğunu belirterek “Polikistik over sendromunda ağızdan alınacak bazı tedavilerle veya iğne şeklinde uygulanacak birtakım yumurtalıkları uyarıcı tedavilerle gebe kalınması mümkün olabilir. Sorunun kaynağına inip yumurtlama problemini çözünce tüp bebek gibi bir tedaviye kesinlikle gerek olmuyor. Öncelikle uygulanması gereken kadının tüplerinde problem yoksa, eşinde problem yoksa, yumurtalıkları uyarıcı tedavi; ki bu uzun yıllardır son derece ucuz ve basit bir tedavi olarak uygulanıyor” ifadelerini kullandı.
Hamile olduğunu sanıyordu, karnından 15 kilo kist çıktı
Kocaeli’de hamile olduğunu düşünen ve yaşadığı ağrılar sebebiyle hastaneye başvuran kadın gerçeği öğrenince şoke oldu. 37 yaşındaki kadının karnından 15 kilo kist çıkartıldı.
Ardacan Uzun KOCAELİ-Gebze’de yaşan 37 yaşındaki Mona Dahhan, 3 ay önce mide bulantı ve ağrısı yaşamaya başladı. Karnı şişmeye başlayan kadın hamile olduğunu düşünerek, Gebze Fatih Devlet Hastanesi’ne başvurdu. Burada yapılan kontrollerde hamile olmadığı anlaşılan kadın, Kocaeli Şehir Hastanesine yönlendirildi. Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Karanfil tarafından yapılan kontrollerde kadının karnında kist olduğunu belirlendi. Karanfil, meslektaşı Genel Cerrahi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Çiftçi’ye durumu anlattı. İkilinin istişaresi neticesinde ameliyat kararı aldı. Patlama riski olan kütle, 1 buçuk saat süren zorlu operasyonla çıkarıldı. Başarılı ameliyatla kadın sağlığına kavuşurken, 15 kilo kisti görenler gözlerine inanamadı. Patoloji sonucunun ardından kistin ne olduğu tespit edilecek.
“Hamile olduğumu düşündüm” Karnındaki şişlik dolayısıyla hamile olduğunu düşünen Mona Dahhan, “Karnımda ağrı oldu ve dinmedi. Adetim gecikti bunun üzerine hamile olduğumu düşündüm. Ayak ve kollarımda ağrıyınca doktora başvurdum. Gebze Fatih Devlet Hastanesi’ndeki kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurdum, doktor karnımda kist olduğunu söyledi ve Kocaeli Şehir Hastanesine yönlendirdi. Ameliyatım iyi geçti doktorum Mehmet Karanfil, Ali Çiftçi ve tüm çalışanlara teşekkür ediyorum. Ameliyat sonrası karnımdan çıkan kisti görünce çok şaşırdım, başarılı ameliyat geçirdim şu anda kendimi iyi hissediyorum” dedi.
“32 yıldır cerrahi mesleğinin içerisineydim, bu büyüklükteki bir kitle görmedim” Başarılı bir ameliyat gerçekleştirdiklerini ifade eden Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Karanfil, “Hastayı muayene ettim, karnında 4 kadranı da dolduran, elle dokununca sınırları belirlenen kitle tespit ettim. Bunun üzerine ileri tetkiklerimizi yaptık, kitlesel olduğunu tespit ettik ve hastayı operasyona hazırladım. Doktor Ali Çiftçi ile ameliyatta başarılı operasyon gerçekleştirdik. Hastanın karın kısmını açtığımızda çok heyecanlandık. ‘Kitleyi çıkarabilecek miyiz?’ diye düşündük çünkü kitlenin yanında hayati organlar ve damarlar vardı. Kısa sürede olaya hakim olduk ve başarılı şekilde kitleyi çıkardık. Yaklaşık 32 yıldır cerrahi mesleğinin içerisineydim, bu büyüklükteki bir kitle görmedim, bu yüzden çıkartırken çok heyecanlandım. Sonuç başarılı oldu ve hastam sağlığına kavuştu. Bize bu imkanları sağlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’a ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya teşekkür ediyorum. Kocaeli Şehir Hastanesi’ne bu hizmeti vermek beni çok gururlandırdı” diye konuştu.
“15 kilogram ağırlığında olduğunu gördük” Kitleyi gördüğünde şaşırdığını söyleyen Genel Cerrahi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Çiftçi, “Yaklaşık 1 buçuk saat süren ameliyatla kitleye ulaştık, kitlenin karnın tüm katmanlarını doldurduğunu gördük. Kitleyi çıkardıktan sonra kitlenin yaklaşık, 40×35 santimetre boyutunda ve 15 kilogram ağırlığında olduğunu tespit ettik. Hastamız büyük bir cerrahi operasyon geçirdiği için yoğun bakım ünitesine alındı. 2 gün sonra herhangi bir olumsuzluk yaşamayan hasta servise alındı. Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeyken meslektaşlarım 10 kilogram ağırlığında kitle çıkarmışlardı. O kitleyi görünce baya şaşırmıştım ama bu hastamızı görünce daha çok şaşırdım. Çıkardığımız bütün materyalleri patolojiye gönderiyoruz. Patoloji materyalleri gelmeden bu konu hakkında konuşmak yanlış. Ameliyat öncesinde patlama ihtimalinden dolayı biyopsi yapma yoluna gitmedik. Kistin ne olduğunu öğrenmek için patoloji sonucunu bekliyoruz” ifadelerini konuştu.