Son zamanlarda özellikle gençlerin rağbet gösterdiği burun ameliyatları ile ilgili açıklamalarda bulunan Op. Dr. Yunus Kaplan, bu ameliyatların kısa sürede olsa bazı önemli dönemleri olduğunu ve ameliyat öncesi yapılan tetkikler ile ameliyat sonrası ortaya çıkabilecek rahatsızlıkların gelişen teknoloji ile birlikte komplikasyonların minimum seviyelere düşürüldüğünü söyledi.
Burun estetiği ameliyatı olmak isteyenlerin bu ameliyatın zor olduğunu kanısında olduklarını, fakat ameliyatın hiçbir zorluğunun olmadığını ve hastaların bu gibi endişelerden kurtulmaları gerektiğini belirten Op. Dr. Yunus Kaplan, ameliyat sonrası dikkat edilmesi gereken hususları şöyle sıraladı: ‘’Ameliyat sonrası ilk gün biraz daha fazla olmak üzere bir hafta boyunca hafif sızıntı şeklinde burun kanaması normal kabul edilir. Kanama fazla olur ve özellikle genizden taze kırmızı kanama olursa bu durumda doktorunuza haber vermelisiniz. Ameliyat sonrası ilk gün o saatte 15 dakika olacak şekilde buz uygulaması yaptırıyoruz. Buz uygulamasının 24 saatten sonra faydası yoktur. Burun ve göz çevresinde şişlikler olabilir bu şişlikler özellikle ikinci ve üçüncü gün maksimum seviye ulaşıp üçüncü günden sonra hızlıca azalır. Birinci haftada şişlikler neredeyse tamamen azalır. Ameliyat sırasında kanamayı önlemek ve burnun stabilizasyonunu sağlamak için kullandığımız silikon tamponları üçüncü günde alçıyı ise yedinci günde almaktayız.
Alçıya aldığımızda ödem ve şişlik fazla ise beş gün kalacak şekilde burun dışından sadece bandaj yapabiliriz. Bu bantları beş gün sonra hasta kendisi çıkarabilir. Hastanın dikişlerine de alçıyı aldığımız gün yani yedinci günde alıyoruz. Hasta ameliyat sonrası üçüncü günde çok uzun kalmamak şartıyla duş alabilir. Mümkün olduğunca acısını ıslatmamalıdır. Hasta ameliyat sonrası basit kişisel temizliklerine 15. günden sonra çok hassas dokunarak yapabilir. Profesyonel cilt bakımlarını burun cildine altıncı aydan sonra yaptırabilir.’’ Hastanın ameliyatın ilk birinci ayında hafif sportif faaliyetlerde bulunabileceğini ifade eden Kaplan,”Ağır egzersizleri ikinci aydan sonra başlayabilir. İlk iki ayda gözlük takması yasak. Sonrasında iz bırakmayacak ağır olmayan gözlükler kullanabilir. Masaj her hastaya önermiyoruz. Ödem ve şişi fazla olan asimetrik iyileşme gösteren hastalarda yumuşak günde 8-10 defa tekrarlayan masajlar önerebiliyoruz. Tam iyileşme bunun son şeklini alması ince derili hastalarda en az altı ay, kalın derili hastalarda 12 ay sürmektedir’’ dedi.
Çenesindeki tümör alındı, yerine bacağından parça nakledildi
Gaziantep’te yaşayan Hanifi Balcı’nın (38) çenesindeki tümör alındıktan sonra yerine bacağından parça nakledildi.
Kadir GÜNEŞ-Ahmet ATMACA GAZİANTEP-Hanifi Balcı, bir ay önce çenesindeki şişlik nedeniyle Gaziantep Şehir Hastanesi’ne başvurdu. Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Secaattin Gülşen’in yaptığı muayenenin ardından Hanifi Balcı’da ağız içerisinde çene kemiğini kaplayan tümör tespit edildi.
Ameliyata alınan Balcı’dan, 12 saat boyunca gördüğü cerrahi işlem sonucunda 18 santimetre tümör çıkarıldı. Yapılan ameliyatta çenenin tümörlü parçası da kesilerek temizlendi. Çenesinin bir kısmı da alınan Balcı’ya sol bacağından parça alınarak yeni çene yapıldı. Hastanedeki tedavisi devam eden Hanifi Balcı, yiyip içmeye ve konuşmaya başladı. Sağlık durumu iyiye giden Balcı’nın birkaç gün içerisinde taburcu edileceği bildirildi.
‘ÇENENİN YARISINI ALDIK’
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Secaattin Gülşen, 18 santimetre büyüklüğünde tümör ile birlikte çenenin de yarısını aldıklarını ifade ederek, ameliyatın başarılı geçtiğini ve hastanın birkaç gün içerisinde taburcu edileceğini söyledi. Yüz sinirlerinin korunduğunu ve hastanın rahatlıkla mimiklerini yapabildiğini söyleyen Gülşen, “Hanifi Bey bize geldiğinde yaklaşık 3 yıldır çenesinde tümörü bulunan bir hastaydı. Tümör bu zaman içinde çenenin yarısını tutmuş ve büyümüştü.
Yaklaşık 18 santimetrelik bir tümördü. Tümörün tamamını çıkardık, çenenin yarısını tamamen aldık. Hastanın bacağından aldığımız serbest doku ile hem cilt hem kemik damarlı doku nakliyle yeni çenesini yaptık. Şu an çenesi fonksiyonel olarak çalışıyor. Ağız hareketlerini de rahatlıkla yapabiliyor. Tümörü çıkartırken yüz sinirleri ve onun dalları da koruduk bunun için de hastanın yüz ve mimik hareketleri sağlam kaldı. Dudak hareketlerini yapabiliyor.
Ameliyatın 25’inci günündeyiz ve hastamız ağızdan beslenebiliyor. Çıkardığımız tümör kısmı tamamen kapanmış durumda. Birkaç gün içinde de taburcu etmeyi planlıyoruz. Büyük bir ameliyat ve yaklaşık 12 saat sürdü.
Ameliyat ekip işi oldu. Ameliyatta tümörü kulak, burun, boğaz hekimi olarak biz çıkarttık. Bunun yanında plastik cerrahı Serkan Tokgönüllü hocamız bize eşlik etti. Bacaktaki serbest dokuyu naklini damarlarıyla beraber boyna naklettik ve hastanın yeni çenesini yaptık. Komplikasyon olmadı. Her şey yolunda gitti. Büyük oranda iyileşti’’ dedi. (DHA)
Samsun’da, Berra Nur Sezer Beslenme Diyet ve Andülasyon Terapi Merkezi’ni açan Diyetisyen Berra Nur Sezer, beslenmenin önemine dikkat çekti.
M. YUNUS GONCA SAMSUN – Diyetisyen Berra Nur Sezer, beslenme, sağlığın korunması ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi için vücudun ihtiyacı olan temel besin maddelerinin yeterli ve dengeli bir şekilde alınması gerektiğini bildirdi.
Samsun Atakum Beypınar Mahallesi TED Koleji karşısı Seven Rezidans’ta Beslenme Diyet ve Andülasyon Terapi Merkezi açan ve kısa sürede çok sayıda danışana hizmet vermeye başlayan Diyetisyen Berra Nur Sezer, bilimsel araştırmalara göre kişinin sağlıklı büyüyerek ve gelişerek daha uzun bir yaşam sürmesinin, 50’ye yakın besin maddesinden yeterli miktarda almasına bağlı olduğuna dikkat çekti. Sezer, “Bilimsel olarak bu besinlerden birinin alınmaması veya yetersiz alınması büyümenin, gelişmenin ve sağlığın bozulması demektir.” dedi.
Yeterli ve dengeli beslenmenin hastalıklardan korunmanın yolu ve sağlığın temeli olduğuna da değinen Berra Nur Sezer, “Vücudun ihtiyaç duyduğu kadar besinin alınmaması durumunda; enerji eksikliği ve dokuların yenilenmemesi nedeniyle yetersiz beslenme durumu ortaya çıkar. Vücudun ihtiyaç duyduğundan daha fazla besin alınması durumunda bu besinler yağ olarak biriktiğinden sağlık açısından tehlikeli hale gelir. Bu durum ise dengesiz beslenme olarak tanımlanır. Dengesiz beslenme sonucunda insanların sağlıkları da bozulabilir. diye konuştu.
Andülasyon terapiye de değinen Sezer, bu terapi yönteminde vücuda titreşimler gönderilerek metabolizmanın hızlandırıldığını ifade ederken böylelikle ağrılar üzerinde olumlu etki elde edildiğini, kan dolaşımının artırıldığını vurguladı. Andülasyon terapiyle, ağrılarda hafifleme olduğunu vurgulayan Berra Nur Sezer, şöyle devam etti: “Metabolizma hızlanıyor. Rahatlama/gevşeme sağlanıyor. Vücuttaki ödem ve toksinler atılıyor. Daha az stres ve kaliteli uyku ile danışanlar daha kaliteli hayata ulaşıyor.
Danışanlarına kişiye özgü beslenme programları uygulayan ve profosyonel vücüt analizi yapan Diyetisyen Berra Nur Sezer, Kilo alma Kilo verme Kilo koruma programları ile obezite beslenmesi, PKOS beslenmesi, gebe/emzikli beslenmesi ve ergenlikte beslenmesi konularında bilgilendirmede de bulunuyor.
‘Aşırı kafein tüketimi, kemik sağlığını tehdit edebilir’
Kemik sağlığında beslenmenin önemine değinen Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Vezirhüyük, “Kemik sağlığında birçok besin ögesinin destekleyici rolü bulunur. Bunlar arasında kalsiyum, D vitamini, protein, magnezyum, fosfor ve potasyum öne çıkar. Fazla tuz içeren gıdalar, alkol, düşük besin değeri olan işlenmiş gıdalar, yüksek oksalat içeren gıdalar, asitli içecekler (gazlı içecekler), yağ oranı yüksek gıdalar, aşırı D vitamini veya takviyelerini gelişigüzel kullanmak ve aşırı kafein tüketimi ise kemik sağlığını olumsuz etkileyebilir” dedi.
İSTANBUL-Medical ParkAtaşehir HastanesiOrtopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Vezirhüyük, kemik erimesi ve kemikleri iyi gelen besinlerle ilgili açıklamalarda bulundu. Osteoporozun tanımını yapan Dr. Öğr. Üyesi Vezirhüyük, “Halk arasında kemik erimesi olarak da bilinen osteoporoz, kemiklerde bulunan mineral yoğunluğunun azalması nedeniyle kemiklerin zayıflaması ve kırılganlaşması olarak tanımlanabilir” diye konuştu.
‘30 YAŞINA KADAR KEMİĞİN YAPILANMA SÜRECİ SÜRER’
Yaşam boyunca kemikte yapılanmaların meydana gelebileceğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Vezirhüyük, “Yaklaşık 30 yaşına kadar kemiğin yeniden yapılanma süreci devam eder. 30 yaşında kemik yapısının ve kütlesinin en güçlü olduğu noktaya ulaşılır. 40 yaş civarında, kemik kütlesi yavaş yavaş azalmaya başlar. Menopozdan sonra östrojen (kadınlık hormonu) seviyesindeki azalma nedeniyle kadınlar hızla kemik kaybederler ve osteoporoz (kemik erimesi) ortaya çıkar. Sonraki 5-10 yıl, kemik yıkımı yapımından daha hızlı olduğundan kadınlar kemik kütlesinin üçte birine yakınını kaybederler. Daha az kütlesi olan yani daha zayıf kemikler küçük bir düşmede bile kırılabilir. Osteoporozun ilk belirtisi, düşme sonucu kırılmış bir kemik olabilir. Kırılmalar en çok kalçalarda, el bileklerinde ya da bel omurlarında meydana gelmektedir” ifadelerini kullandı.
‘KADINLARDA RİSK DAHA FAZLA’
Kemik erimesi olan bireylerin boylarının kısalabileceğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Vezirhüyük, “Özellikle menopoz sonrası vücudun kemik kütlesinde yani tüm vücut kemik miktarında ciddi azalmalar olması nedeniyle osteoporozlu insanların vücutları küçülür, boyları kısalır. Ayrıca omurga kırıkları sıklıkla boy kısalması ve omuzlarda yuvarlaklaşma ile sonuçlanır. Kadınların osteoporoz olma riskleri erkeklere göre daha fazladır çünkü kadınların kemikleri erkeklerinkinden yüzde 20 ila 30 daha azdır. Her iki cinsiyette yaş arttıkça kemik kaybı artar ve kalça kırığı riski artış gösterir” dedi.
Osteoporoz ve geçici osteoporoz arasındaki farklardan bahseden Dr. Öğr. Üyesi Vezirhüyük, “Geçici osteoporoz, daha çok kemik iliği ödemi ile başlamaktadır. Kendisini sınırlayan ve zamanla azalan ve bir süre sonra tamamen ortadan kaybolan bir durumdur. Kesin sebebinin ne olduğu tam olarak bilinmemektedir. En sık kalça kemiğinde karşımıza çıkmaktadır. Hastalara basmaması gerektiği anlatılır. Anti-inflamatuvar ilaçlar ile ödemin geçmesi sağlanır. Bir süre sonra tamamen ortadan kaybolur” açıklamasında bulundu.
‘KEMİKLERİ ZAYIFLATAN DURUMLAR’
Dr. Öğr. Üyesi Vezirhüyük, kemikleri zayıflatan sebepleri şöyle sıraladı:
“Genetik faktörler,
Hormonal dengesizlikler,
Kortizon gibi bazı ilaçların kullanımı,
Tiroit bezinin fazla çalışması,
Yaş,
Yaşam tarzı (sigara kullanımı, aşırı alkol tüketimi ve hareketsiz yaşam tarzı, yetersiz beslenme).”
‘KEMİK SAĞLIĞINA İYİ GELEN BESİNLER’
Dr. Öğr. Üyesi Zevirhüyük, kemik sağlığına iyi gelen besinlerle ilgili şu bilgileri paylaştı:
“Yeterli ve dengeli bir diyetin sağlık halinin devamlılığı için elzem olduğu bilinir. Kemik sağlığında birçok besin ögesinin rolü bulunur. Bunlar arasında kalsiyum, D vitamini, protein, magnezyum, fosfor ve potasyum öne çıkar. Yeterli ve dengeli bir diyet tüketirseniz (bol miktarda meyve, sebze, baklagiller, fındık, tohumlar ve düşük yağlı proteinler içeren), kemiklerinizin sağlıklı ve optimum düzeyde işlev göstermesi için gereken çoğu besin ögesini vücudunuza almış olursunuz.”
‘KALSİYUM KEMİK SAĞLIĞI AÇISINDA KRİTİK ÖNEM TAŞIR’
Kemiklere fayda sağlayan mineral ve vitaminlere de değinen Dr. Öğr. Üyesi Vezirhüyük, “Kalsiyum, kemiklerin ana bileşenlerinden biri olup hücre, kas, kalp ve sinir fonksiyonları için hayati bir öneme sahip bir mineraldir. Vücutta en bol bulunan mineraldir ve kemik sağlığı için kritik hayati önem taşır. Kalsiyum, vücut tarafından üretilemediğinden, vücuda besin kaynaklarından sağlanır (bunlar en güvenli ve etkili olanlardır) veya kalsiyum takviyelerinden alınabilir. Kan dolaşımında yeterince kalsiyum yoksa, vücut kemiklerdeki kalsiyumu kullanarak kemikleri zamanla olumsuz etkiler” dedi.
‘D VİTAMİNİ ÖNEMLİ’
D vitamininin, özellikle kemikler olmak üzere vücut için oldukça önemli bir vitamin olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Vezirhüyük, “D vitamini, kalsiyum emilimine, kan kalsiyum ve fosfor seviyelerinin düzenlemesine yardımcı olur (kemik oluşumu için gereklidir). Vücudumuz, güneş ışığına maruz kaldığında D vitaminini aktif bir forma dönüştürür” ifadelerini kullandı. (DHA)