İlbank ve Yerel Yönetimler Alt Finansman Anlaşması İmza Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, ”Merkezi yönetimimiz, belediyelerimiz, Kızılay gibi gurur vesilesi kuruluşlarımız ve sığınmacı konusunda tecrübe sahibi STK’larımızla Türkiye’nin nasihate ya da yönlendirmeye değil ancak samimiyetle yük paylaşan paydaşlara ihtiyacı olabilir. Altını çizerek ifade etmek isterim ki; Türkiye-AB göç işbirliği, bu alandaki kriz ve belirsizlikler devam ettiği müddetçe sürdürülmeli ve kapsamı da genişletilmelidir” ifadelerini kullandı.
İlbank ve Yerel Yönetimler Alt Finansman Anlaşması İmza Töreni, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, büyükelçiler, misyon temsilcileri, milletvekilleri ile ilgili belediye başkanlarının katılımıyla gerçekleştirildi. Törende konuşma yapan Oktay, “Özellikle siyasi çalkantılar sebebiyle zorla yerinden edilenlerin oluşturduğu göç dalgaları, çatışma bölgelerinde bulunan devletler başta olmak üzere pek çok devletin karşı karşıya kaldığı bir sınama haline gelmiştir. Dünyadaki göçmen sayısı bugün 272 milyonu geçmiştir. Ve bunun yaklaşık 82,4 milyonu zorla yerinden edilmiş insanlardan oluşmaktadır. 2’nci Dünya Savaşı’ndan bu yana en ciddi zorunlu göç dalgasının sebebi ise hemen yanı başımızdaki Suriye krizidir.
911 kilometre uzunluğundaki Suriye sınır hattımızın doğal bir sonucu olarak terör ve zulümden kaçan 4 milyona yakın Suriyeli kardeşimiz ise Türkiye’ye sığınmış durumdadır. Ülkemiz, asırlar boyunca başı dara düşen ya da zulme uğrayan pek çok topluluğa güvenli bir liman, şefkatli bir yuva olmuştur. Bugün de bu tarihi sorumluluğumuzu milyonlarca kardeşimizi ülkemizde güvenli şekilde barındırarak yerine getiriyoruz” şeklinde konuştu.
“AB başta olmak üzere uluslararası toplumun katkısına önem vermekteyiz” Göç dalgasının başlangıcından bu yana ortaya koydukları etkin göç yönetimi ile sığınmacılara yönelik güvenlik, sağlık, barınma, gıda ve eğitim gibi temel hizmetlerin Türkiye tarafından en etkin şekilde sunulduğunu hatırlatan Oktay, “Ancak adil yük ve sorumluluk paylaşımı ilkesi gereğince, coğrafi yakınlık hiçbir ülkeyi böylesine bir trajedinin doğrudan tek sorumlusu ya da yüklenicisi yapmaz yapamaz. Bu açıdan, her ne kadar gerçekleştirdiğimiz harcamaların yanında sembolik kalıyor olsa da, AB başta olmak üzere uluslararası toplumun katkısına önem vermekteyiz. Bu tür katkılar yalnızca etkin ve verimli şekilde tasarlanıp kullanıldığında amacına ulaşabilir.
Uzun çalışmalarla ancak imzalanan “Belediye Hizmetleri Geliştirme Projesi”nin uygulama sonuçlarını bir an önce görebilmeyi ümit ediyoruz. Şöyle bir geçtiğimiz 10 yıla dönüp sadece belediyelerimizin ve vatandaşlarımızın sığınmacılar için yaptıklarını anlatmaya kalksak ne bu programın vakti yeter ne de yapılanları kelimelerle ifade edebiliriz. Kilis, Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa ve Mardin başta olmak üzere ensar şehirlerimizin ensar belediyeleri; sosyal desteklerden dil kurslarına kadar ek hizmetler geliştirerek sığınmacı dostu bir yaklaşım benimsemiştir. İlk günden itibaren yereldeki gayrete ve çabaya ben de bizzat şahit oldum. Göç dalgasının başladığı o ilk günlerde insani yardım ve barınma imkânlarıyla imdada koşan belediyelerimiz zamanla kurdukları göçmen işleri şubeleri, bilgilendirme merkezleri ve sosyal yardım alanlarıyla sığınmacıların hayatlarına dokunmaya devam ettiler. Bu, Cumhurbaşkanımız liderliğinde gönül belediyeciliği olarak adlandırdığımız belediyecilik düsturumuzun da bir yansıması aslında” dedi.
“Ege’de, Akdeniz’de göçmenlere karşı sergilenen tavırları, insanlığın nasıl sınıfta kaldığını üzülerek izliyoruz”
Oktay, konuşmasının devamında ise Ege’de, Akdeniz’de göçmenlere karşı sergilenen tavırları, insanlığın nasıl sınıfta kaldığını üzülerek izlediklerini belirterek, “Sadece 2020 yılında Ege’de 9 bine yakın geri itme vakası yaşandığı biliniyor. Ege’de sulara gömülen sadece masum insanların güvenli yaşam hayalleri değil, binlerce masum candır.
Benzer şekilde Avrupa’ya sığınan on binlerce Suriyeli çocuğun akıbeti bilinmemektedir. Diğer taraftan; Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine bakıyoruz, 2020 yılında dünyada 3’üncü ülkelere yerleştirilmeyi bekleyen 1 milyon 440 bin mülteciden sadece 11 bin 150’sinin AB üyesi ülkelerde yerleştirilebildiğini gösteriyor. Hal böyleyken ne yazık ki göç konulu uluslararası toplantılarda halen ne olması gerekirler konuşuluyor ve sonuç bildirileri nasihatten öteye geçemiyor. Merkezi yönetimimiz, belediyelerimiz, Kızılay gibi gurur vesilesi kuruluşlarımız ve sığınmacı konusunda tecrübe sahibi STK’larımızla Türkiye’nin nasihate ya da yönlendirmeye değil ancak samimiyetle yük paylaşan paydaşlara ihtiyacı olabilir. Fonların yetersizliği, yavaş işleyen proje süreçleri ya da hibe yerine krediye yönelinmesi finansal desteklerin etkinliğini azaltmaktadır. Altını çizerek ifade etmek isterim ki; Türkiye-AB göç işbirliği, bu alandaki kriz ve belirsizlikler devam ettiği müddetçe sürdürülmeli ve kapsamı da genişletilmelidir. Arzumuz Avrupa Birliği’nin adil yük ve sorumluluk paylaşımı çerçevesinde Suriyeliler için yasal göç yollarını açması, Gönüllü İnsani Kabul Mekanizması’nı somut taahhütlerle aktive etmesi ve yeniden yerleşme kotalarını artırmasıdır. Adil külfet paylaşımı, düzensiz göç karşısında bölgesel çözümün anahtarı olacaktır” ifadelerini kullandı.
“15 belediyemiz için, 5 Milyar 800 Milyon lira yatırım değerindeki 40 projemizi başlatıyoruz”
Törende konuşan Bakan Kurum, atılacak imzalar ile 15 belediyenin yeni içme suyu, atık su, yağmur suyu ve katı atık projelerinin başlayacağını söyledi. Kurum, “Yürüttüğümüz her şehircilik projesinde işimizin merkezine çevreyi koyduk. Çevreye saygılı şehirler ilkesiyle büyük yatırımlar gerçekleştirdik. Akıllı şehir ve sıfır atık uygulamalarını yaygınlaştırdık. Ülkemizin her yerinde; enerji verimli, iklime duyarlı, yeşil bina teknolojilerinin yoğun kullanıldığı yeni yerleşim alanları kuruyoruz. Bu noktada İller Bankamızla; şehirlerimizde 50 yıllık, 100 yıllık planlamalarla; illerimizde, ilçelerimizde, köylerimizde binlerce altyapı projesini hayata geçiriyor, şehirlerimizi daha güçlü kılıyoruz. Bugün de; 20 milyon vatandaşımızı ilgilendiren çok önemli bir adımı yerel yönetimlerimizle birlikte atıyoruz. Atacağımız imzalarla; 15 belediyemiz için, 5 Milyar 800 Milyon lira yatırım değerindeki 17 içme suyu, 18 atık su, 1 yağmursuyu ve 4 katı atık projesini, toplamda 40 projemizi başlatıyoruz. 2.5 milyon Suriyeli misafirimizin de içerisinde bulunduğu 20 milyon kardeşimize, vatandaşımıza hizmet sunacak projeleri başlatıyoruz.
İnşallah tüm bu projelerimizi, işte belediye başkanlarımız burada, belediyelerimizle el ele vereceğiz ve 2 yıl içerisinde tamamlayacağız. AB Mülteciler için Mali Yardım Fonu çerçevesinde; 2018 yılında ikinci 3 milyar avronun kullanılması kararı alındı. Bu kaynağın 380 milyon avroluk kısmı ise şu anda burada bulunan belediyelerimizin altyapı projeleri için ayrıldı. İşte bugün; Türkiye’deki mülteciler mali yardım programı kapsamında toplamda 555 milyon euro destekle; 15 yerel yönetimimiz için yaklaşık 5 milyar 800 milyon lira yatırım değerindeki 40 projeyi hayata geçiriyoruz. Bu kapsamda; Dünya Bankası aracılığıyla Adana, Kahramanmaraş, Kayseri, Konya ve Osmaniye’de yürütülecek 20 projeye toplam 275 milyon avro yani 2 milyar 900 milyon lira destek sağlayacağız. Ayrıca, Fransız Kalkınma Ajansı aracılığıyla da Adıyaman, Gaziantep, Hatay, Kilis, Malatya, Mardin, Mersin ve Şanlıurfa’da yürütülecek 20 projeye 278 milyon avro yani yaklaşık 2 milyar 900 milyon lira destek vereceğiz. İnşallah bu fonla; Suriyeli kardeşlerimizi misafir eden yerel yönetimlerimizin sorunlarını azaltma çabamızı sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.
Merkez Bankası’nın faiz kararına ilişkin değerlendirme
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu dün politika faizini yüzde 25’ten 500 baz puan artışla yüzde 30’a çıkardı. Faiz kararını değerlendiren Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, yıl sonuna kadar faizin yüzde 40 seviyesine yükseltileceğini öngördü. İSTANBUL-Merkez Bankası, Eylül ayında politika faizini yüzde 25’ten 500 baz puan artışla yüzde 30’a çıkarttı. Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu Merkez Bankası’nın politika faizi artışını değerlendirdi. Merkez Bankası’nın 2023’ün kalan üç toplantısında faiz artışlarını sürdürüp, muhtemelen yılı yüzde 40 civarında bir politika faiziyle kapatacak izlenimini verdiğini söyleyen Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu “Böylelikle politika faizinin 2024 yılı beklenen enflasyonun üzerine çıkıp, en azından kâğıt üzerinde pozitif bölgeye geçmiş olacağını öngörüyorum. Karar metninde enflasyonun yıl sonunda tahmin aralığının üst sınırına yakın seyredecek. Bu oranın Temmuz ayı Enflasyon Raporu’nda yüzde 62 olarak belirtildi. Yılın ilk 8 ayında tüketici enflasyonu yüzde 43,06 olarak gerçekleşti, Eylül enflasyonunun da yüzde 5 civarında gelmesi bekleniyor. Bu durumda 2022 Aralık ayına göre tüketici fiyatları yüzde 50 artacak. Yılın son üç ayı için yüzde 8 bir enflasyon payı kalacak ki, yüzde 62 hedefi bu koşullarda gerçekçi görünmüyor. Aylık yüzde 4’lük bir enflasyon yıl sonu tüketici fiyat artışlarını yüzde 69’a taşıyacak” dedi.
“Kredi kartı aylık faizleri yüzde 3’ü aşar” Faizlerin yükselmesiyle kredi kartı faizlerinin de artacağını vurgulayan Kozanoğlu, “Aylık faiz yüzde 3’ü aşacak. İhtiyaç kredisi faizlerinin de yüzde 60’ı buldu. 28 Mayıs seçimlerinde reel geliri düşse de uygun borçlanma koşulları nedeniyle kredi kartı ve tüketici harcamaları sayesinde hayat pahalılığını o denli şiddetli hissetmeyen kesimler için de hem yaşam zorlaşacak, hem de makro anlamda halkın mal ve hizmetlere talebi gerileyecek. Şöyle ki, 8 Eylül itibarıyla bireysel kredi kartı harcamaları yüzde 182 artışla 925 milyar lirayı bulmuştu. İhtiyaç kredileri de yüzde 60 artışla 903 milyar liraya ulaşmıştı. Demek ki kredi kartlarına takla attırarak, ihtiyaç kredisi-kredi kartı limitlerini zorlayarak çetin geçim koşullarına katlanmak da artık imkânsız hale geliyor” diye konuştu.
“Petrol fiyatlarının yüksek seyri 2024’te öngörülen 86,7 dolar ortalama fiyatın aşılabileceği kuşkusunu oluşturuyor” OVP’de 2024 yılı büyümesinin yüzde 4 tahmin edildiğine işaret eden Kozanoğlu, “Enflasyonun yüzde 70 civarından yüzde 33’e kadar gerilemesi ancak talepte keskin bir zayıflamayla olanaklı. Bu durumda da, yüzde 4 büyüme hedefinin tutturulması iyice zor. 2024 cari açığının da OVP’de 34,7 milyar dolar bekleniyor. 2023’ün ilk 7 ayında tüketim malları ithalatı bir önceki yıla göre 10 milyar dolar artışla 25 milyar doları bulmuştu. Uygun borçlanma koşullarına ve düşük kura bağlı olarak kamçılanan bu eğilim, 2024’te büyük olasılıkla dizginlenir. Ancak petrol fiyatlarının yüksek seyri 2024’te öngörülen 86,7 dolar ortalama fiyatın aşılabileceği kuşkusunu oluşturuyor” şeklinde konuştu.
Türkiye genelinde konut imarlı yeni arsaların üretilememesi, kentsel dönüşüm çalışmalarının istenen hızda ilerlememesi, inşaat maliyetlerinin artması ve uygun faizli kredilerin yok denecek kadar az olmasının konut alımını giderek zorlaştırdığını belirten gayrimenkul sektörü temsilcileri, çözümün yine krediye ulaşımın kolaylaşmasından geçtiğini söyledi. BURSA-Gayrimenkul sektöründeki gelişmeler hız kesmeden sürüyor. Her geçen gün sektörü etkileyen hadiselere bir yenisi ekleniyor. Bunların başında Türkiye genelinde konut imarlı yeni arsaların üretilememesi, kentsel dönüşüm çalışmalarının istenen hızda ilerleyememesi, inşaat maliyetlerinin artması, uygun faizli kredilerin yok denecek kadar az olması geliyor.
Son 5 yılın en düşük 8 aylık konut satışlarının yaşandığı bir atmosferde sektör temsilcileriyse çözümü konut kredisine ulaşımda yaşanan zorluğun ortadan kalkmasında buluyor. Elfi Gayrimenkul Kurucusu ve Broker’ı Özkan Aydemir, yeni veya ikinci el konut almak isteyenlerin, uzun vadeli ve uygun faizli krediyi bulmakta zorlandığı için taleplerde ciddi bir düşüşün söz konusu olduğunu dile getirdi.
Sektörün hareketlenmesi için uygun faizli kredi imkanı sunulması gerektiğine işaret eden Özkan Aydemir, KDV oranlarında da düzenlemeye gidilmesi önerisinde bulundu. Piyasadaki arz talep dengesinin yeniden kurulması için kredi konusunun çözülmesinin önemine değinen Aydemir, konut kredilerindeki faizin düşürülmesi ve ev almak isteyenlerin bu kredilere ulaşması şu anki sektörün canlanması için hayati önemde olduğunu yineledi.
Uzun bir süre gayrimenkul sektörü piyasasının belirleyicisinin satıcı olduğunu, artık bu durumun alıcı lehine değiştiğini belirten Aydemir, “İnşaat firmalarının takas yöntemini devreye aldığını biliyoruz. Ya da kendi finansman yöntemlerini oluşturdular. Bu giderek artıyor. Müteahhit firmalar çareyi burada arıyorlar. Hal böyleyken satıcının rolleri dağıttığı bir gayrimenkul piyasasından alıcının karar verici mekanizmanın başına geçtiği bir piyasaya doğru evrildik” diye konuştu.
Ordu’da serbest piyasada fındık fiyatları 100 lira seviyesine ulaşırken, üreticiler fındıklarını depolayacaklarını söyledi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Arslan Soydan, “Serbest piyasa hızlı bir şekilde yükselişe geçti ve 100 lira seviyelerinde hatta bazı noktalarda üzerinde alım yapan alıcıları görüyoruz, bu yükseliş devam edecektir” dedi.
Selim Kuşcu ORDU-Türkiye’de en fazla fındık üretimimin yapıldığı Ordu’da serbest piyasada fiyatlar 100 lira seviyelerine kadar yükseldi. Üreticiler, fiyatların daha da artacağını düşündüklerini, bu yıl rekoltenin açıklananın altında olduğunu belirterek, mahsullerini depolayacaklarını söyledi.
“Yükseliş hızlı bir şekilde devam edecektir” Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Arslan Soydan, “TMO fındık alımlarına başladığında serbest piyasa 72 liradan alımlara başlamıştı. Şu anda ise bir aya yakın süredir fındık pazara iniyor, serbest piyasa hızlı bir şekilde yükselişe geçti ve 100 lira seviyelerinde hatta bazı noktalarda üzerinde alım yapan alıcıları görüyoruz. Tabi bu yükseliş devam edecektir. Biz üreticilerimize özellikle hasat bittikten sonra ‘ihtiyacınız kadar fındığı pazara indirin’ şeklinde açıklamalarda bulunduk. Üreticilerimiz de bunları dikkate aldı ve bu üreticilerin ellerinde fındıkları duruyor, ihtiyacı olan üreticiler ise pazara fındıklarını indirdi. Şu anda 100 lira seviyelerinde olan fındık fiyatları hızlı bir şekilde yükselecek” diye konuştu.
“Ciddi bir talep var, fındık yok satıyor” Bu yıl rekoltenin düştüğünü ve Türk fındığının kalitesinin diğer ülkelere göre çok yüksek olduğunu aktaran Soydan, “Bahçede görülen fındık ağustos ayında harmana gelmedi. Yani genel bir rekolte düşüşü var. Bu düşüş karşısında gerçekten ülkemizde üretilen fındığa da ciddi bir talep var. Fındık çok önemli bir ihracat ürünü. O açıdan fındık yok satıyor. Üreticinin bu günlerdeki fiyatlar, hasattan hemen sonra bekledikleri fiyatlardı. En azından fındığını elinde bulunduran üreticilerimize yüksek fiyattan sağma fırsatı doğdu” ifadelerine yer verdi.