Vizyon Kuyumcu
Connect with us

Sağlık

Ağır ve masa başı işler fıtık ediyor

Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Ahmet Karkucak, özellikle ağır ve masa başı işlerde çalışanların büyük bölümünün fıtıkla tanıştığına dikkat çekerek, bel ve boyun fıtıklarının tedavisinin ertelenmesinin ciddi sorunlara yol açabileceğini söyledi.

Bel ve boyun fıtığıyla ilgili tedavinin ertelenmesinin sinirlerde kalıcı hasarlara yol açabileceğini, bu durumda hastaların felç riskiyle karşılaşma riskinin doğacağını belirten Büyük Anadolu Hastaneleri Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Ahmet Karkucak, bel ve boyun fıtığı hakkında önemli bilgiler verdi.
Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Ahmet Karkucak, “Bel fıtıklarında klinik ağırlıklı olarak ağrı, uyuşma, karıncalanma şikayetleri ile başlar. Etkilediği sinir köküne göre bulgu verir, belden bacağa veya her iki bacağa yayılan ağrı şeklinde olabilir.

Nörolojik defisit dediğimiz güç kaybı ile olabilmektedir. Bel fıtığın tedavisi beyin cerrahisi açısından mikro cerrahi şeklinde bel fıtığı ameliyatları, dar kanal ameliyatlarında açık cerrahi şeklinde yapılmaktadır. Dar kanalda ağrının dışında beraberinde yürüme zorluğu, nörolojik radikasyo denilen yürüyüp dinlenme ihtiyacı ve yukarıdan aşağı hastanın tarifi ile ‘bir şey beni aşağı doğru çekiyor’ gidemiyorum, durmak zorunda kalıyorum diye anlatılmaktadır. Cerrahi tedaviden sonra yüzde yüz fayda görürler, cerrahi tedavi altın standarttır. Bel fıtığı ameliyatlarında cerrahi tedavi olarak mikro tedavi uygulaması ile yapıyoruz ortalama 30- 40 dakika süren bir ameliyattır. Hasta ertesi gün mobilize oluyor. Ameliyattan 4 saat sonra rejimine alıyor ve bir gün sonra da taburcu ediliyor. Dar kanal cerrahisinde Omurilik daralması cerrahisinde yaklaşık ameliyat bir buçuk saat sürmekte ve açık cerrahi uygulanmaktadır. Bel bölgesinde hareket yoksa bozulma yoksa enstrümante yani halk arasında platin takılmıyor. Ama B bölgesinde intabilesi varsa yani o bölge oynuyor, daha sonra mükerrer problemlere neden olabilecek bir süreç varsa ona göre cerrahi esnada karar verilen enstrümantasyon ameliyatı yapılmaktadır.

Bu ameliyattan sonra 4-5 saat sonra hasta rejimine alıyor ertesi gün korse ile mobilize edilerek kaldırılıyor bir iki gün hastanede kaldıktan sonra taburcu edilmektedir” dedi.

Boyun fıtığı ve tedavisi

Dr. Karkucak, boyun fıtığı ve tedavisi hakkında şu bilgileri verdi:
“Boyun fıtıkları genellikle ani boyunda tutulma şekli ile başlar. Kollarda ağrı, uyuşma, karıncalanma etkilediği sinir kökünü etkilemekte ve belirli alanlarda da güç kaybına neden olabilmektedir. Boyun fıtığı cerrahisi yaklaşık tek seri boyun fıtığı ise yaklaşık yarım saatlik bir ameliyattır ve mikrocerrahi yöntemi ile gerçekleşmektedir. Hasta ertesi gün mobilize edilir ameliyattan sonra 6-8 saat rejimi verilebilir, boyunluk ile takip edilir. Ameliyat sonrası içinde 15-20 gün boyunluk ile takibi yapılır. Cerrahi riski, ameliyat riski yüzde birdir. Boyun fıtığı ameliyatlarından sonra hastalar ortalama 1 ay kadar ani boyun hareketlerini çok önerilmemektedir.

Hastanın yaşı da önemli olmakla beraber, fiziki durumu ve bağ dokusu da çok önemlidir. Hastalar 1 ay kadar boyun hareketlerinde belirli kısıtlama yapmalıdır. Bel fıtığı olan hastalar yaklaşık 1 ay kadar eğilip, bükülme süreçleri araç kullanma, koşu, spor gibi durumları kısıtlanmaktadır. Bel fıtığı ve dar kanal ameliyatlarında 2 aylık bir süreden sonra yüzme sporu bile yapılabilmektedir.”

Yorum yapmak için tıklayın

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Sağlık

‘Kalp krizi geçirirken öksürün’ inanışı, şehir efsanesi

Adana’da Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çağlar Emre Çağlıyan, kalp krizi geçirirken öksürmenin hayat kurtardığına yönelik halk arasındaki inanışın son dönemde sosyal medyada çokça yayıldığını, bu durumun insan hayatını olumsuz etkileyecek bir manipülasyon olduğunu söyledi. Doç. Dr. Çağlıyan, “Kalp damar tıkanıklığı olan bir durumda öksürmenin size hiçbir faydası olmaz. Öksürmek kalp damarınızı açmaz. Hatta ritim bozukluğunu tetikler. Bu inanış, şehir efsanesi” dedi.

Gülşah ÖZGEN-Eser PAZARBAŞI
ADANA-Türkiye’de son dönemde sanatçı Volkan Konak’ın sahnede şarkı söylerken kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmesi ve TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’in geçirdiği kalp rahatsızlıkları sonucu yoğun bakımda kaldıktan sonra hayatını kaybetmesinin ardından halk arasında kalp krizi geçirirken öksürmenin faydalı olduğu inanışı, özellikle sosyal medya platformlarında yayınlanan videolarla yeniden gündeme geldi.

Ancak uzmanlar, bunun yanlış ve gereksiz bir uygulama olduğunu, başka komplikasyonların oluşma riskini artırdığını vurguladı. ÇÜ Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çağlar Emre Çağlıyan, dünyanın en önemli kardiyoloji kurumlarından biri olan Amerikan Kalp Birliği’nin de öksürmenin kalp krizini engellemeyeceğini ve bunun bir şehir efsanesi olduğunu açıkladığını aktardı.

KALP KRİZİ EN SIK GÖRÜLEN ÖLÜM SEBEBİ 

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kalp damar hastalıkları ile kalp krizinin en sık görülen ölüm sebebi olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Çağlıyan, Covid-19 pandemisiyle birlikte bu hastalıklarda artış yaşandığını söyledi. 

Kalp krizinde en büyük belirtinin daha önceki ağrılara benzemeyen ve kişide ciddi rahatsızlık uyandıran göğüs ağrısı olduğunu belirten Doç. Dr. Çağlar Emre Çağlıyan, “Bazıları basınç gibi, bazıları yanma gibi tarif eder ama o ağrı sizi genel olarak bir yardım alma ihtiyacına götürür. Bunun yanında ani başlayan nefes darlığı, çarpıntılar, ciddi ritim bozukluklarında baygınlıklar ve ani kalp durmalarını görebiliyoruz” diye konuştu.

‘ÖKSÜRMEK KALP DAMARINIZI AÇMAZ’ 

Kalp krizi durumunda yapılması gerekenlerle ilgili kişide daha kötü tablolar oluşturacak şehir efsaneleri olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Çağlar Emre Çağlıyan, şöyle konuştu:“Kalp krizi anında öksürmek sosyal medyada çok popüler olarak bahsedilen bir durum haline geldi. Kişilerin kalp krizinden öksürmekle korunduğu, öksüre öksüre hastaneye gittiği tarzında bir sürü spekülasyon var. Bu inanışlar tamamen yanlış ve deyim yerindeyse safsatadan ibarettir. İnsan hayatını olumsuz etkileyecek manipülasyonlar bunlar. Biz hekimler anjiyo yaparken aniden tansiyonunun düştüğünü gördüğümüz hastalar oluyor. Orada hastaya bazen öksür diyoruz.

Öksürmekle birlikte hastanın kısa sürede tansiyonunun yükseldiğine şahit oluyoruz. Ancak siz alttaki patolojiyi geçirmediğiniz sürece öksürmenin size hiçbir faydası olmaz. Çok kısa bir süre tansiyonunuzu idame ettirmenize yarayabilir belki ancak kalbinizin durmasını ya da hayatınızı kaybetmenizi engellemez. Kalp damar tıkanıklığı olan bir durumda öksürmenin size hiçbir faydası olmaz. Öksürmek sizin kalp damarınızı açmaz. Hatta öksürmek ritim bozukluğunu tetikler. Bu inanış, şehir efsanesi. Ondan dolayı bu tip bilgilere itibar etmeden önce bunların gerçekliğini araştırmak lazım.” (DHA)

Okumaya devam et

Sağlık

‘Yaygınlaşan protein tozu kullanımı, ciddi sağlık riskleri barındırıyor’

Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Vedat Göral, “Gençler arasında yaygınlaşan protein tozu kullanımı, ciddi sağlık riskleri barındırıyor. Bilinçsiz ve aşırı kullanımı karaciğer yetmezliğinden böbrek hasarına, kalp problemlerinden ölüme kadar birçok olumsuz sonuca yol açabilir” dedi.

İSTANBUL-Son yıllarda gençler arasında protein tozu kullanımı hızla artarken, bu popüler alışkanlık beraberinde birçok sağlık riskini de getiriyor. Vücut geliştirme ve kas yapma amacıyla tercih edilen protein tozları, görünüşte masum gibi görünse de içerdiği bazı maddeler ve yanlış kullanım durumları ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Medipol Mega Üniversite Hastanesi’nden Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Vedat Göral, protein tozlarının sağlıksız kullanımı ve içerdiği zararlı bileşiklerin, karaciğer yetmezliği, böbrek sorunları, kalp hastalıkları gibi ciddi sağlık problemlerine neden olabileceğine dikkat çekti. Özellikle gençlerin, bu tür takviyeleri bilinçsizce ve aşırı miktarda kullanmasının, vücut üzerinde geri dönüşü olmayan tahribatlar oluşturabileceğini söyledi.

‘MASUM DEĞİLLER’

Protein tozlarının masum olmadığını dile getiren Prof. Dr. Göral, “Gençler arasında hem ülkemizde hem de yurt dışında, özellikle Avrupa ve Amerika’da protein tozu kullanımının giderek arttığını görmekteyiz. Gençler genellikle kas kütlesini artırmak ve vücutlarını şekillendirmek amacıyla protein tozlarına yöneliyorlar. Ancak protein tozları, görsel olarak daha fit bir görünüm sağla da aslında masum değiller. Protein tozları, süt, yumurta, soya ve peynir altı suyu dediğimiz whey proteinlerinden oluşmakta. Fakat bunlara ek olarak, toksik maddeler ve bazı anabolik steroidler de katılabiliyor. Bu maddeler, vücutta kas kitlesini artırırken karaciğer fonksiyonunu bozar, karaciğer yetmezliği, siroz ve hatta karaciğer nakline kadar gidebilen ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir” dedi.

‘KARACİĞER VE BÖBREKLERİ ETKİLİYOR’

Bu tür takviyelerin ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini belirten Prof. Dr. Göral, “Her gençte aynı etkiler görülmese de özellikle alkolle birlikte kullanılan protein tozlarının riski arttırdığını biliyoruz. Ayrıca, altında karaciğer hastalığı veya karaciğer yağlanması gibi sorunlar olan kişiler için protein tozları son derece tehlikeli olabilir. Bu tür ürünler sadece karaciğer üzerinde değil, böbrek fonksiyonlarını da bozabilir. Bunun yanı sıra, kalpte de kas kütlesini artırarak kalp yetmezliğine yol açabilir. Hatta bazı gençlerde, bu tür takviyeler nedeniyle ölümler dahi gerçekleşmiştir” diye konuştu.

‘DOĞAL GIDALARA YÖNELİN’

Protein tozlarının aşırı ve sürekli kullanımının büyük tehlikeler doğurabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Göral, “Protein tozları zaman zaman ve uygun dozlarda alınabilir. Ancak bu konuda mutlaka bir hekime danışmak gerekir. AVM’lerdeki satıcılardan alınan ürünler, çoğu zaman sağlık açısından ciddi tehlikeler barındırabiliyor. Bu tür ürünlerin aşırı kullanımı, karaciğer yetmezliği, kalp rahatsızlıkları ve böbrek sorunlarına yol açabilir. Gençler için önerim, doğal gıdalardan beslenmeleri. Organik ürünler vücudumuza zarar vermez çünkü vücudumuz organik ürünlere göre dizayn edilmiştir. Günde 3-4 yumurta, yoğurt, peynir, balık ve et tüketmeleri vücut için çok daha sağlıklı olacaktır” ifadelerini kullandı. (DHA)

Okumaya devam et

Sağlık

‘Yaz aylarında su tüketimi hayati önem taşıyor’

Dermatoloji Uzm. Dr. Makbule Dündar ve Diyetisyen Asya Naz Al yaz aylarında beslenme şekli, saç bakımı, su tüketimi, cilt sağlığı ve güneşten korunma yöntemleri gibi konularda uyarıda bulundu. Yaz aylarında su tüketiminin hayati önem taşıdığını belirten Diyetisyen Al, “Yazın vücudumuz çok daha hızlı dehidrasyona uğruyor. Günde en az iki buçuk- üç litre su içilmeli” dedi.

İSTANBUL-Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi’nden Dermatoloji Uzmanı Dr. Makbule Dündar ve Medipol Mega Üniversite Hastanesi’nden Diyetisyen Asya Naz Al, yaz aylarında beslenme şekli ve cilt sağlığı hakkında önerilerde bulundu. Dermatoloji Uzmanı Dr. Dündar, güneşin zararlı etkilerinden korunmak için yüksek koruma faktörlü güneş kremlerinin ve nemlendiricilerin düzenli kullanımını önerirken, Diyetisyen Al ise yazın artan sıvı kaybını dengelemek için su ve mineral desteğinin önemine değindi. Her iki uzman da yaz döneminde beslenme düzenine dikkat etmenin ve cilt sağlığı ile saç sağlığını korumanın uzun vadede birçok sağlık sorununu önleyeceğine dikkat çekti.

‘CİLDİNİZİ GÜNEŞTEN KORUYUN, NEMLENDİRMEYİ UNUTMAYIN’

Yaz aylarında güneş ışınlarının cilde zarar verebildiğini belirten Dr. Makbule Dündar “Eğer cildiniz hassassa, güneş alerjiniz varsa ya da lekelenmeye eğilimli bir yapınız varsa mutlaka en az SPF 50 koruma faktörlü bir güneş kremi kullanmalısınız. Melazma gibi hormonal değişikliklere bağlı lekelerde de bu çok önemlidir. Ayrıca ailede cilt kanseri öyküsü varsa, seçilen güneş koruyucunun hem UVA hem UVB ışınlarına karşı etkili olması büyük önem taşır” diye konuştu.

‘GÜNDE EN AZ 2-3 LİTRE SU İÇİLMELİ’

Cilt bakımında yapılan en büyük yanlışlardan birinin yazın nemlendirici kullanımını bırakmak olduğunu belirten Dr. Dündar, “Cildimiz yazın da neme ihtiyaç duyar. Daha likit, akışkan nemlendiricilerle destek sağlamak gerekir. Günde en az 2-3 litre su içilmeli. Yazın soyucu, retinoik asit içeren ürünlere ara vermek gerekir, çünkü bu ürünler güneş hassasiyetini artırır” dedi.

‘SAÇLARINIZA ÖZEL YAZ BAKIMI UYGULAYIN’

Güneş, deniz ve havuzun saç sağlığını da etkilediğine dikkat çeken Dr. Dündar, saç bakımına da yaz aylarında özen gösterilmesi gerektiğini vurguladı. “Saçlarımıza argan yağı gibi bitkisel yağlarla bakım yapabilir, masajla kan dolaşımını artırabiliriz. Saç dökülmeleri için glikan ve protein içerikli takviyeler kullanılabilir. Saç dökülmesine karşı losyon ve spreyleri de bu dönemde rahatlıkla kullanabiliriz” ifadelerini kullandı. (DHA)

Okumaya devam et

Trendler

KÜNYE
Copyright © 2021 O Haber Neydi - Tüm Hakları Mahfuzdur.