Fehime Kartal – Aslı Aktaş Aksoy KOCAELİ – Kış aylarının gelmesi ile beraber gribal enfeksiyona karşı koruyucu olduğu bilinen turşunun tüketimi iki katına kadar çıktı. Covid-19 ve soğuk algınlığına karşı turşu tüketimi arttırılabileceğini söyleyen uzmanlar; hipertansiyon, böbrek, mide ve kronik kalp hastalarının turşu tüketiminde dikkatli olmaları konusunda uyardı.
Kış aylarının gelmesi ile beraber Türk mutfağının vazgeçilmez lezzetlerinden turşunun tüketimi iki katına kadar çıktı. Bağışıklık sistemini güçlendiren ve gribal enfeksiyona karşı koruyucu özelliği olan turşu raflarda yerini aldı. Özellikle salatalık, lahana, biber ve pancara karşı talep artarken turşu suyu da oldukça tüketiliyor. Kış aylarında bağışıklık sistemini güçlendirmek amacıyla turşunun tüketimi arttırılabileceğini söyleyen uzmanlar; böbrek, mide, hipertansiyon ve kronik kalp hastalarının, turşu tüketiminde dikkatli olması gerektiğini söyledi. Ayrıca uzmanlar, turşu tüketimi ile birlikte vücutta tuz oranının artması nedeniyle su tüketiminin arttırılması gerektiğini dile getirdi.
“Turşu ilaçtır, günde iki kez yiyorum”
Turşuyu sürekli aldığını söyleyen İzzet Tavukçuoğlu, “Turşuyu çok seviyorum ve günde iki kez yiyorum turşu ilaçtır. Sofradan eksik etmem ancak tuzlu yapıldığından tansiyondan dolayı yazın yiyemiyorum. Kalbe iyi geliyor, şekere iyi geliyor ve dinç tutuyor” dedi.
“Özellikle virüs zamanında turşunun tüketimi önemli”
Ayşe Alparslan, “Biz yaz kış turşuyu tercih ediyoruz. Özellikle virüs zamanında turşunun tüketimi önemli, bana göre turşu ilaç. Çarşıya indiğimiz zaman almadan eve gitmiyoruz. Herkese tavsiye ediyorum, konuşmak için konuşmuyoruz bence şu Covid-19’un en sıkıntılı zamanlarında bile turşunun çok önemli olduğunu bir kez daha anladım” diye konuştu.
“Genellikle salatalık, lahana ve bibere talep var”
Mesleğin babasından kendisine kaldığını söyleyen Dursun Zengin “Öncelikle şunu belirtmek istiyorum turşu sirkeden olur. Biz turşuyu 12 ay boyunca satıyoruz ancak kışın çok daha fazla talep oluyor. Turşu, Covid-19’a da iyi gelir. Ben kendimi bildim bileli hiç gribe yakalandığımı bilmem. Mahallede birisi gribe yakalandıysa gelir benden acı bir turşu suyu içer iş biter. Genellikle salatalık, lahana ve bibere talep var bunları herkes yiyor. Pancar turşusunun da çok faydası var onu da iyi satıyoruz. Doktorlar bile turşuyu tavsiye ediyor, kendileri bizzat gelip alışveriş yapıyor” şeklinde konuştu.
“Kış aylarında turşu tüketimini arttırabiliriz”
Turşunun yüksek antioksidant etkisi nedeniyle soğuk algınlığı ve gribe karşı koruyucu olduğunu söyleyen Diyetisyen Ezgi Karakoç, “Turşu fermente bir besin olduğu için bağırsak sağlığını iyi yönde etkiler. Probiyotik içeriğinden dolayı bağırsaktaki yararlı bakteri sayısını arttırarak bağışıklık sistemini destekler. Özellikle kış aylarında daha fazla gribe, soğuk algınlığına yakalandığımız için ve günümüzde Covid-19 olduğu için turşu tüketimini arttırabiliriz” ifadelerini kullandı.
Bu hastalığınız varsa turşu tüketimine dikkat!
Kimler turşu tüketmekten kaçınmalıdır sorusuna cevap veren Karakoç, “Sodyum içeriğinden dolayı hipertansiyon hastaları, kronik kalp ve böbrek hastaları olanlar turşu tüketimine dikkat etmelidir. Aynı zamanda tuz içeriğinden dolayı dönem dönem kullanılan kortizonlu ilaçlarla birlikte de turşu tüketimini olabildiğince minimuma düşürmek gerekir. Sık sık mide şikayeti yaşayan kişilerde turşu tüketimi kısıtlanmalıdır. Kronik hastalığı olmayan bireylerde yemeklerle beraber haftada 2-3 gün tüketilebilir ancak dikkat edilmesi gereken konu tuz tüketimi arttığı için daha fazla su tüketilmelidir” dedi.
Türkiye, genç yaşta uyuşturucu ölümlerinde ilk 5’te…
AYHAN GONCA HABER MERKEZİ – Prof. Dr. Kültegin Ögel, uyuşturucu kullanımına bağlı 25 yaş altı ölümlerde dünyanın İlk 5 ülkesi arasında olduğumuzu ileri sürdü!
Türkiye’de uyuşturucu kullanımına ilişkin veriler, endişe verici düzeyde bir artışa işaret ediyor. Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Tıbbi Direktörü Prof. Dr. Kültegin Ögel, bu konudaki çarpıcı değerlendirmeleriyle konunun önemine dikkat çekiyor. Prof. Dr. Ögel’e göre, ülkemiz 2017 yılında uyuşturucuya bağlı ölüm oranlarında oldukça yüksek bir seviyedeydi. Sonraki yıllarda bir düşüş yaşansa da rakamların hâlâ ciddi boyutlarda olduğunu vurguluyor. Öngel, “25 yaş altı bireylerde uyuşturucuya bağlı ölümlerde maalesef dünyanın ilk 5 ülkesi arasında yer alıyoruz. Bu tablo, bağımlılıkla mücadelede daha etkili ve kapsayıcı bir yaklaşım geliştirmemiz gerektiğini gösteriyor.” diyor.
Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi’nin 2024 raporuna göre, Türkiye’de madde kaynaklı ölüm oranları genç yaş grubunda oldukça yüksek seviyelerde seyrediyor.
Uyuşturucu kullanımının yaygınlığına dair Türkiye’de yeterli saha araştırması bulunmadığına dikkat çeken Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Tıbbi Direktörü Prof. Dr. Kültegin Ögel, farklı yöntemlerle elde edilen verilerin, uyuşturucu kullanımının arttığını açıkça ortaya koyduğunu belirtiyor: “Atık su analizleri, Avrupa şehirleriyle kıyaslandığında ülkemizde ciddi düzeyde uyuşturucu kullanımını ortaya koyuyor. Bu da bize daha fazla önleme çalışması ve daha etkin bir tedavi sisteminin gerekliliğini gösteriyor.”
Prof. Dr. Ögel, uyuşturucu kullanımının bireylerin yalnızca fiziksel ve ruhsal sağlığını değil, eğitim ve ekonomik potansiyelini de yok ettiğini belirtiyor ve, “Uyuşturucu, yaşamdan kaybedilen sağlıklı yıllar açısından ilk 5 neden arasında yer alıyor. Ölümler göz önüne alındığında ise ilk 20’de. Bu da bağımlılığın, bireyin ve toplumun geleceğini doğrudan tehdit eden çok yönlü bir sorun olduğunu kanıtlıyor.” diye konuşuyor.
Bağımlı bireylerin tedaviye başvurmaktan çekinmelerinin ardında, sosyal ve hukuki endişelerin yattığını ifade eden Ögel, “Tıbbi kayıtların gizliliği konusunda yaşanan güvensizlik, birçok kişinin tedaviye başvurmamasına neden oluyor. Kişiler iyileşseler bile bu sürecin gelecekte karşılarına engel olarak çıkmasından korkuyorlar.” şeklinde konuşuyor.
Uyuşturucu kullanım trendlerinin hızla değiştiğine dikkat çeken Ögel, özellikle sentetik kannabinoidler ve gabapentinoidlerin yeniden yaygınlaştığını belirtiyor. Ögel şunları söylüyor:
“Bir dönem geri planda kalan bu maddelerin kullanımı yeniden artışa geçmiş durumda. Tüm kurumların bu değişimlere hazır olması gerekiyor. En iyi savunma ise düzenli ve kapsamlı araştırmalardır.”
Prof. Dr. Ögel, Türkiye’de bağımlılık konulu bilimsel araştırmaların oldukça sınırlı olduğunu, bunun da mücadelede ciddi bir eksiklik oluşturduğunu vurguluyor: “Bağımlılık alanındaki araştırmaların önündeki engeller kaldırılmalı, bu alanda daha fazla yatırım yapılmalı. Sağlıklı politikaların geliştirilmesi ve kullanım trendlerinin izlenebilmesi için veri üretimi şart.”
“ANOREKSİYA BASİT BİR YEME SORUNU DEĞİL, YARDIM ÇAĞRISIDIR”
Dünya genelinde milyonlarca kişiyi etkileyen yeme bozuklukları, özellikle gençler arasında alarm verici bir hızla artıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre her yıl yaklaşık 9 milyon kişi yeme bozukluğu tanısı alıyor. Bu rahatsızlıklar arasında en ölümcül olanlardan biri de Anoreksiya Nervoza.
Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Klinik Psikoloğu Beste Hasırcı, anoreksiyanın yalnızca bir beslenme problemi değil, bireyin psikolojik acısını beden üzerinden ifade ettiği çok daha derin bir ruhsal çatışmanın dışa vurumu olduğunu vurguluyor. Özellikle gelişim çağındaki gençleri hedef alan sosyal medya baskısı, hastalığın yaygınlaşmasında önemli bir rol oynuyor.
Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Klinik Psikoloğu Beste Hasırcı; “Anoreksiya Nervoza, kişinin kilo alma korkusuyla yemek yemeyi reddetmesi, ciddi kilo kaybı yaşaması ve beden algısında bozulmalarla seyreden bir psikolojik rahatsızlık olduğunun altını çiziyor. Hasırcı, “anoreksiyayı anlamak için sadece yeme davranışlarına değil, bu davranışların altında yatankontrol, değersizlik, utanç, stres, görünür olma arzusu gibi duygulara da odaklanmak gerekiyor.” diyor.
Yeme Bozukluğu Bir Hastalık Değil; Belirtidir!
Klinik Psikolog Beste Hasırcı: “Yeme bozukluğu bir hastalıktan ziyade bir belirtidir. Tıpkı ateşin altta yatan enfeksiyonun habercisi olması gibi, anoreksiya da bireyin ruhsal acısını ifade ettiği bir sinyal olduğunu vurguluyor.
“Filtreli Beden Olma” İsteği Yaygınlaşıyor!
Hasırcı: “özellikle fotoğraf ve Video paylaşımı yapılan sosyal medya kanallarında ve diğer dijital platformlarda öne çıkan “kusursuz beden” algısı, gençler üzerinde benlik algısını derinden etkileyen bir baskı oluşturuyor. Sürekli filtrelenmiş görüntülerle karşılaşmak, bireylerin gerçekçi olmayan standartlara göre kendilerini değerlendirmelerine neden oluyor. Sosyal medya yalnızca estetik kaygıyı değil, bireyin kendini kontrol etme ve kabul görme ihtiyacını da tetikliyor. Bu da yeme davranışları üzerinde baskıcı bir hale dönüşebiliyor.”
Yeme Bozukluğunun Psikolojik Kökleri: Aile, Travma ve İçsel Çatışmalar
Klinik Psikolog Beste Hasırcı; “Yeme bozuklukları yalnızca sosyal medya etkisiyle değil; duygusal ihmal, kontrolcü ebeveyn tutumları, eleştirel aile yapısı ya da çocuklukta yaşanan travmatik olaylar gibi derin psikolojik faktörlerle de ilişkilidir. Yeme, birey için duygusal bir başa çıkma aracı haline gelirken, beden bir anlamda savaş alanına dönüşür.” Hasırcı’ya göre yeme bozukluklarını anlamanın en önemli yollarından biri, bedenin verdiği sinyalleri “bir dil” olarak okumaktan geçiyor: “Yemek yememek bazen sadece yememek değildir. Bu, bireyin duygu dünyasında yaşadığı karmaşayı dışa vurduğu bir ifade biçimi olabilir.”
TEDAVİSİ MÜMKÜN: MULTİDİSİPLİNER YAKLAŞIM ŞART
Anoreksiya tedavisi, yalnızca kilo aldırmayı ya da kişiyi yemeğe zorlamayı değil, duygusal onarımı, kendilik algısının yeniden inşasını ve bireyin sağlıklı başa çıkma yolları geliştirmesini hedefler.
Tedavi protokolü:
Psikiyatrist
Psikolog / Psikoterapi
Diyetisyen / Beslenme Uzmanı
Dahiliye Uzmanı / Endrokrinolog
Aile ve Sosyal Destek
Gerekli durumlarda hastane yatışı
Beste Hasırcı sürecin sabır gerektirdiğini ancak doğru yaklaşımla iyileşmenin kesinlikle mümkün olduğunu vurguluyor.
Kamu kurumlarının sistemlerine yetkisiz erişim sağlayarak, menfaat temin eden şüphelilere yönelik düzenlenen operasyonda 58 şüpheli yakalandı. Operasyonla çok ünlü bir doktorun doktor olmadığı anlaşıldı.
AYHAN GONCA HABER MERKEZİ – E-imza operasyonu ile yakalanan şüphelilerden 20’si tutuklanırken soruşturmada yeni detaylar ortaya çıktı. Tutuklanan şüpheliler arasında Doktor Volkan Uçak’ın da olduğu öğrenildi. Uçak’ın Ege Üniversitesi Psikoloji bölümü lisans diploması ile Klinik Psikoloji Yüksek Lisans diplomasının sahte olduğu görüldü.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bazı kamu kurumlarındaki yöneticilerin elektronik imzalarını taklit ederek, kurumlara ait sistemlere yetkisiz erişim sağlayıp, sahte üniversite mezuniyet belgesi ve sürücü belgesi düzenleyenlere yönelik 23 Mayıs’ta operasyon düzenlendi.
Kamu kurumlarının sistemlerine yetkisiz erişim sağlayarak, menfaat temin eden şüphelilere yönelik 16 ilde gerçekleşen operasyonda 58 şüpheli yakalandı. e-imza oluşturarak kamu kurumlarına ait sistemlere yetkisiz erişim sağlayan sahte diploma ve sürücü belgesi düzenleyenlere yönelik ikinci dalga operasyonda, gözaltına alınan şüpheli isimlerden 39’u tutuklama, 11’i adli kontrol talebiyle mahkemeye sevk edildi. 20 şüpheli, çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi.
SAHTE DİPLOMALI DOKTOR DA TUTUKLANDI Tutuklanan isimler arasında kamuoyunda ‘Doktor’ olarak bilinen Volkan Uçak da bulunuyor. Hipnoz seansları düzenleyen ve seans ücretlerinin yüksek olduğu bilinen Uçak’ın, Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü Lisans Diploması ile Klinik Psikoloji Yüksek Lisans diplomasının sahte olduğu tespit edildi. Uçak, ifadesinde, Türkiye’den lisans ve yüksek lisans diplomasının olmadığını itiraf ederken, Dublin Üniversitesi’nden mezun olduğunu iddia etti. YÖK’ten alınan bilgiler kapsamında, Uçak’ın sınav kaydının ve diploma kaydının olmadığı, para karşılığı Ege Üniversitesi’nden diploma aldığı yapılan tespitler arasında yer aldı.
KURUMLARIN SİSTEMİNE YETKİSİZ GİRİŞ Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamada soruşturma ile ilgili şu ifadeler yer aldı: “”Resmi Belgede Sahtecilik”, “Nitelikli Dolandırıcılık” ve “ÖSYM Kanununa Muhalefet” suçlarından yürütülmekte olan 2025/104060 sayılı soruşturma dosyası kapsamında; BTK tarafından yetkilendirilmiş bayi/ofisler üzerinden 33 Kamu Görevlisi adına ikiz e-imza çıkartmak suretiyle kurumların sistemine yetkisiz erişim sağlayan ve bu yolla menfaat sağlayan şüphelilere yönelik Ankara Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü koordinesinde Ankara merkezli 16 ilde 60 mevcutlu, 11 ikmalen olmak üzere toplam 71 şüpheliye yönelik 23 Mayıs 2025 günü gerçekleştirilen eş zamanlı operasyonda 2 şüpheli şahsın yurt dışında olduğu tespit edilmiş 58 şüpheli şahıs yakalanarak gözaltına alınmıştır. Siber Suçlarla Mücadele Şubesindeki işlemlerinin ardından gözaltına alınan şüpheli şahısların 39’u tutuklama, 11’i adli kontrol talebiyle mahkemeye sevk edilmiş, 25 şüpheli şahıs adli kontrol şartıyla serbest bırakılmış, 20 şüpheli ise çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir.”