Vizyon Kuyumcu
Connect with us

Sağlık

Boynunuzda elinize gelen şişliği önemseyin: Tiroid nodülünüz olabilir

Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı-Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Sorumlusu Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, tiroid nodüllerinin, genellikle hastalarda belirti vermediğini belirterek, “Boyunda şişlik, yutma güçlüğü, nefes darlığı ve ses kısıklığı gibi semptomlar büyük nodüllerde belirti olarak karşımıza çıkıyor” dedi.

ADANA-Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, 25 gram ağırlığında, şekli kelebeğe benzeyen bir organ olan tiroid bezinin, boynun orta hattında adem elması diye adlandırılan kıkırdak çıkıntının altında yer aldığını belirtti. Tiroid dokusu içinde, farklı büyüklüklerde ve yapıda anormal yumru veya kitleler, tiroid nodülleri olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Ertörer, “Boyunda şişlik, yutma güçlüğü, nefes darlığı ve ses kısıklığı gibi semptomlar büyük nodüllerde belirti olarak karşımıza çıksa da, tiroid nodülleri, genellikle hastalarda belirti vermemektedir. Doktor tarafından yapılan elle muayene ya da boyun bölgesine uygulanan görüntüleme tetkikleri sırasında tespit edilebilirler. Ultrasonografik taramalar esnasında veya doktorun elle muayenesi sırasında da nodül tanısı konabilir. Genellikle bakılan tiroid hormonları normaldir. Eğer tiroid nodülü normalden daha fazla hormon salgılarsa, sinirlilik, hızlı veya düzensiz kalp atışı, aşırı terleme, ellerde titreme, açıklanamayan kilo kaybı ve sıcağa karşı tahammülsüzlük gibi hipertiroidi (tiroid bezinin fazla çalışması) belirtileri de görülebilir. Tiroid bezinin tiroid hormonlarını yeterince üretemediği bir durum olan hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması) nodüle eşlik ediyorsa, yaygın olarak görülen belirtiler; tiroid bezinde büyüme, halsizlik yorgunluk, kiloda hafif artış, kabızlık, ciltte kuruluk, soğuğa karşı hassasiyet, yüzde, ellerde ve ayaklarda şişme ve depresyondur” diye konuştu.

Tiroid nodülleri kadınlarda erkeklerden daha sık görülür

Tiroid nodüllerinin gelişmelerine sebep olabilecek nedenlerden ve risk faktörlerinden bahseden Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, şöyle devam etti:

“Düşük iyot seviyeleri, guatr ve nodül gelişme riskini arttırır. Hashimoto hastalığında nodül gelişebilir. İleri yaş, çocukluk dönemi veya anne karnında düşük iyot alımı nodül geliştirme riskini artırır. İyonlaştırıcı radyasyona maruz kalma tiroid kanseri riskinde artışa sebep olabilir. Tiroid nodülü boğazda veya yemek borusunda ağrıya ve yutma zorluğuna sebep olabilir. Oluşan nodül yemek geçişini engellediği için yemek borusunda kitle hissine neden olabilir. Hastalar, yutma sırasında boğazlarında sıkışmış bir gıda varmış gibi hissedebilirler. Birçok kanserli tiroid nodülü yavaş büyümektedir. Büyük nodüller, soluk borusuna baskı yaparak hastalarda öksürük ve nefes darlığı yapabilir.”

Tiroid nodülü tanı ve tedavi yöntemleri

Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, doktor tarafından yapılan elle muayene ya da boyun bölgesine uygulanan görüntüleme tetkikleri sırasında tiroid nodülleri tespit edilebildiğini belirterek, “Nodül saptanan veya şüphelenilen durumların çoğunda, nodülün büyüklüğünün, yapısının değerlendirilmesi, sıvı ya da katı olduğunun gösterilmesi ve şeklinin düzenli olup olmadığı hakkında değerli bilgiler edinilmesi için tiroid ultrasonu tercih edilir. Kistik nodüller iyi huyludurlar. Ultrasonografik özelliklerine göre belli boyutların üzerindeki nodüllere veya şeklin nedeni ile kanseri düşündüren nodüllere biyopsi yapılmaktadır. Biyopsi sonucunda, olguların yüzde 85-90’ına varan oranda nodülün kanser olup olmadığı söylenebilir. Geriye kalan yüzde 10-15 hastada ise kararsız kalınabilir. Bu gibi durumlarda biyopsi tekrarlanabilir. Radyoaktif madde verilerek yapılan, bir başka tanısal işlemse, tiroid sintigrafisidir. Günümüzde tiroid sintigrafisi çoğunlukla tiroid hormon fazlalığı olan hastalarda nodülün, tiroidin fazla çalışmasına neden olup olmadığının anlaşılmasında kullanılır” ifadelerini kullandı.

“Tiroid kanseri olan hastalar kesinlikle ameliyat olmalı”

Biyopsi sonucuna göre tiroid kanseri ya da tiroid kanseri olma ihtimali olan tüm hastaların kesinlikle tiroid ameliyatı için yönlendirildiğini belirten Prof. Dr. Melek Eda Ertörer şunları kaydetti:

“Tetkikler sırasında kanserli bir nodül bulunursa, ameliyat ile tiroid bezinin alınması gerekir. Hastanın tiroid kanseri olma ihtimali yoksa, tanıya göre başka tedavi seçenekleri sunulmaktadır. Bir tiroid nodülü küçükse ve iyi huylu ise herhangi bir müdahale yapmadan belli süre sonra nodülün büyüyüp büyümediğini görmek için tiroid ultrasonu yapılır ve belli aralıklarla tiroid hormon düzeyleri ölçülür. Çok fazla tiroid hormonu yapan nodüller bası şikayeti yapmıyor ve çok büyük değilse, tiroid bezini oluşturan hücreleri imha etmek ve bezin boyutunu küçültmek için hap veya sıvı formda radyoaktif iyot ile tedavi edilebilir. İyi huylu bir tiroid nodülü nefes almayı veya yutmayı zorlaştırıyorsa, büyüyerek boyunda belirgin bir kitle oluşturmuşsa veya çok fazla tiroid hormonu salgılıyorsa, ameliyatla çıkarılabilir. İki cerrahi seçenek vardır; total tiroidektomi adı verilen tiroid bezinin tamamen çıkarılması veya tiroid lobektomi adı verilen tiroid bezinin yarısının çıkartılmasıdır. Hastalar, uygun tanı ve tedavi için mutlaka endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanına başvurmalıdır.”

Sağlık

D vitamini eksikliği olanlarda bunama riski yüzde 19-25 artıyor

İngiltere’de yapılan uzun vadeli bir araştırmaya göre D vitamini eksikliği olanlarda bunama riskinde yüzde 19-25 oranında artış gözlendi. Düzenli olarak D vitamini takviyesi alanlarda ise Alzheimer riskinde yüzde 17 azalma görülürken damar hastalığına bağlı bunama riskinde yüzde 14 azalma gözlendi.

Nisanur Şentürk
İSTANBUL-
The American Journal of Clinical Nutrion’da yayınlanan araştırmada; 14 yıl boyunca takip edilen kişilerde, D vitamini eksikliğinden kaynaklı demans riskinin yükselerek yüzde 19-25’lere çıktığı tespit edildi. Araştırma hem Alzheimer hem de damarların tıkanmasına bağlı oluşan demans için geçerli olurken uzun süre D vitamini eksikliğinin de bunlara sebep olabileceğini gösteriyor. Kişilerin demansa karşı korunması için erken yaştan itibaren önlem almaları gerektiğini belirten Çakmak Erdem Hastanesi’nde Nöroloji Uzmanı Dr. Nazan Eryiğit, gençlere ve yetişkinlere çeşitli önerilerde bulundu.

“Yorgunluk, sürekli uyuma isteği, uyumaya rağmen vücutta ağrılar D vitamin eksikliğinden olabilir”

Demans riskinin yaşla giderek arttığına değinen Uzm. Dr. Nazan Eryiğit, “D vitaminini hep kalsiyum ve kemik gibi bilsek de özellikle gençlerin unutkanlığının en önemli sebeplerinden biridir. Bu yüzden D vitamini destekli gitmeliyiz. Nörolojiyi en çok ilgilendiren konulardan biri unutkanlıktır. Yorgunluk, sürekli uyuma isteği, uyumaya rağmen vücutta ağrılar ve dinlenememe, dinlenmeden kalkma gibi durumlar D vitamin eksikliği belirtisidir. Türkiye, D vitamini açısından çok iyi bir ülke. Sürekli güneşimiz var fakat güneşlenmiyoruz. Güneşlenirken güneş kremi sürüyoruz. D vitamininin en önemli kaynağı direkt olarak güneşe temas etmektir. Koruyucusuz ve direk ten teması olmalı” açıklaması yaptı.

Uzm. Dr. Nazan Eryiğit, “Ayrıca özellikle yağlı balıkları yemeliyiz. Belki de omega 3 takviyesi almalıyız ki onlarda D vitamini yoğun miktarda var. Düzenli beslenme de önemlidir. Akdeniz diyeti yapın, yeşillikleri kullanın. Çünkü demans sadece D vitamini eksikliğinden kaynaklanmaz. B12, folik asit yani üçünün birlikte alınmış olması lazım” dedi.

“Bilinçsiz kullanılan D vitamini tehlikelidir”

“D vitamininde yağda eriyen bir vitamin, zehirlenmesi var” diyen Uzm. Dr. Eryiğit, “O yüzden bilinçsiz şekilde kullanılması çok tehlikelidir. Doktoruna ölçüm yaptırmadan kesinlikle D vitamin takviyesine başlamasınlar. ‘Yeterli yere geldi’ demeden de vitamin takviyesi kesilmemelidir. Tedaviye ise kanda serum düzeyine bakarak karar veriyoruz” uyarısında bulundu.

“Arada cam olmasın, direk maruziyet istiyoruz”

Demanstan korunmak için kişilere tavsiyelerde bulunan Uzm. Dr. Eryiğit şunları söyledi:
“Hem zihinsel hem de bedensel egzersiz çok önemlidir. Özellikle multivitaminlerin içerisinde yer alan D vitamini son derece düşük doz ve asla yeterli olmuyor. Hasta, ‘nasıl olsa ben bir kompleks vitamin alıyorum’ deyip doktora gitmiyor. ‘Ben zaten içiyorum’ deyip ölçtürmüyor. Hâlbuki aldığı şey günlük tüketime bile yetmiyor. Unutkanlık çok önemli bir şikâyettir. Genç yaş ya da yaşlı, hiç fark etmez varsa unutkanlığınız mutlaka nöroloji uzmanına başvurun. Lütfen güneşe biraz maruz kalın. Sadece elinizden yüzünüzden değil, kollarınızdan, bacaklarınızdan da D vitamini alın. Her gün en az 45 güneşte kalın. Ama arada cam olmasın, direk maruziyet istiyoruz.”

Okumaya devam et

Sağlık

Tevfik Özlü: Türkiye’de yılda 15 bin kişi, başkasının dumanından ölüyor

Sigaranın Türkiye’de yol açtığı ölüm oranları hakkında istatistikler paylaşan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, “Ülkemizde her yıl aktif tütün içimine bağlı 100 bin, pasif içime bağlı ise 15 bin ölüm yaşanıyor. Tütüne bağlı ölümler trafik kazaları, yangınlar, cinayetler, AIDS, alkol, uyuşturucu ve intiharlara bağlı ölümlerin toplamından fazladır” dedi.

TRABZON-
Trabzon İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Trabzon Yeşilay Şubesi’nin Trabzon Merkez Fen Lisesi’nde düzenlediği organizasyonda Medical Park Karadeniz Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, ‘Sigaranın Zararları’ hakkında bir söyleşi gerçekleştirdi.

“Ölümlerin yüzde 23’ü tütün nedeniyle oluyor”

Etkinlikte sigaranın sağlığa zararları ve sigara kullanımına bağlı ölüm oranları hakkında bilgilendirmede bulunan Prof. Dr. Tevfik Özlü, “Her 6 saniyede bir kişi sigara içtiği için ölüyor. Türkiye’de 15 yaş üzeri 16 milyon kişi tütün kullanıyor ve ölümlerin yüzde 23’ü tütüne bağlı. Türk erkeklerinin yüzde 31’i, kadınlarının ise yüzde 10’undan fazlası tütün yüzünden hayatını kaybediyor. Ülkemizde her yıl aktif içime bağlı 100 bin, pasif içime bağlı 15 bin ölüm yaşanıyor. Tütüne bağlı ölümler trafik kazaları, yangınlar, cinayetler, AIDS, alkol, uyuşturucu ve intiharlara bağlı ölümlerin toplamından fazladır” diye konuştu.

“Sigara içen kadınlarda KOAH gelişimi 40 kat fazla”

Aynı yoğunlukta sigaraya maruz kalan kadınlarda akciğer kanseri gelişme riskinin erkeklere göre daha fazla olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Özlü, “Sigara içen kadınlarda, içmeyenlere kıyasla KOAH gelişimi 40 kat fazla” açıklamasında bulundu. Prof. Dr. Özlü, sigarayı bırakmak isteyen kişilere şu önerilerde bulundu: “Kararlı olun, özgüveninizi yüksek tutun, bırakma nedenlerinizi iyi bilin ve sık hatırlayın, sigaralı çevrelerden uzak durun, sigarayı hatırlatacak eşyaları ortadan kaldırın, çay-kahve alışkanlığınızı kontrol edin, meşguliyet ve hobi edinin, spor ve egzersiz yapın, diyet yapın, bol sıvı alın, sigaraya ayırdığınız parayla kendinizi ödüllendirin, jer şey bir taneyle başlar, unutmayın.”

Organizasyon sonrası İl Milli Eğitim Müdürü Hasan Uygun ve Trabzon Yeşilay Şube Başkanı Av. Işıl Demir Güner katılımlarından dolayı Prof. Dr. Tevfik Özlü’ ye plaket takdim etti.

Okumaya devam et

Sağlık

Uzmanından kalp krizine karşı uyarı: Gençler biraz sakin, yaşlılar hareketli olsun

Son zamanlarda gençlerde kalp krizi geçirme oranında ufak da olsa artış gözlemlediklerini belirten Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Harun Arbatlı, gençlere uyarılarda bulundu. Prof. Dr. Arbatlı, “Gençler biraz sakin, yaşlılar hareketli olsun” dedi.

İSTANBUL-
10-16 Nisan Kalp Sağlığı Haftası kapsamında Ataköy Medicana Hastanesi, ‘Kalbiniz için Bilinçlenin’ seminerine ev sahipliği yaptı. Gazeteci Işıl ve Ekrem Açıkel’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen etkinlikte; Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Harun Arbatlı ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Aydın Yıldırım kalp sağlığıyla ilgili tüm soruları cevapladı. Kalp hastalıkları belirtilerini anlatan Prof. Dr. Aydın Yıldırım bunların; göğüs ortasında, çenede, sol elin yüzük parmağında, sırtta ve midede yaşanan ağrılar olabileceğini, bunlara dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

“Türkiye’de ‘kalp krizi’ ölüm sebebi arasında en başta”

Ölüm oranının en fazla kalp hastalıklarında görüldüğünü belirten Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Harun Arbatlı, “Erişkinlerdeki ölüm oranlarının yaklaşık 3’te biri kalp ve damar hastalıklarından oluyor. Bu yüzden ciddi bir toplum bilinci gerekmektedir. Çocukluk çağından itibaren kendimizi korumamız gereken bazı durumlar var. Bunlar yerine getirilirse toplum çok daha sağlıklı hale gelecek ve sağlık giderleri de azalarak refaha kavuşmuş toplum oluşacaktır. Türkiye’de ölüm sebebi arasında en başta kalp krizi gelmektedir. Kalp krizi; damar sertliği, şeker hastalığı, stres ve sigara faktörlerinin getirdiği hastalık grubudur. Çok basit kurallara uyarak bu faktörlerden korunmanız mümkün” açıklaması yaptı.

“Son zamanlarda kalp krizi geçirme oranlarında ciddi bir artış var”

Son zamanlarda kalp krizi geçirme oranlarında ciddi bir artış olduğuna da değinen Prof. Dr. Harun Arbatlı, “Bu hem toplumun yaşının ilerlemiş olmasından hem de içinde bulunduğu ekonomik koşullar dahil olmak üzere stresin artmasından da kaynaklanıyor. Ancak kalp krizinden ölme oranları ise bir o kadar azalmış durumda. Çünkü sağlık hizmetlerinde de belirli bir artış var. İnsanlar kalp krizi geçirdiklerini fark edip hastaneye ulaştıklarında bir şekilde anjiyosu, gerekirse bir stent işlemi yapılıyor. Gerekirse ilaç tedavisiyle rahatlatıp sonrasında da gerekli tedavileri düzenlenebiliyor. Bazen bunun içerisinde ameliyatlar da oluyor” dedi.

“Gençler biraz sakin, yaşlılar ise biraz daha hareketli olsun”

Prof. Dr. Harun Arbatlı, “Gençlerde kalp krizi geçirme oranında artış gözlemliyor gibiyiz. Bazı yanlış adımlardan kaynaklı sorunlar var. Genç yaşta kalp krizi geçirebiliyorlar. Dolayısıyla bir noktada; sakinliği, sükûneti koruyabilmek lazım. Bir şeyler yapma, kendilerini ispat etme çabası içinde oluyorlar. Ama bu, onlara geri dönüşü çok pahalıya patlayabiliyor. Gençlere biraz sakin olmalarını, yaşlılara ise biraz daha hareketli olmalarını öneriyoruz. Yani ortada buluşmaları daha güzel bir şey” şeklinde konuştu.

“Kişiler eğitimle bu konuda bilinçlendirilmelidir”

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Aydın Yıldırım ise “Türkiye’de insanlarımızın kalp sağlığı oranları iyi durumda değil. Obezite ve yüksek tansiyon dünyada yaygın. Ayrıca kalp damar hastalıklarından yaşanan ölümler, dünyada birinci sıralarda. Ülkemizde ise durum Avrupa ülkelerine göre biraz daha kötü. Hem obezite hem hipertansiyon açısından daha yüksek oranlarımız var. Bu mevcut durumumuzun daha iyileştirilmesi için yoğun bir eğitim programı veya halkın bilinçlendirilmesi gerekmektedir” dedi.

“30 dakika yürüyün, tuz tüketimini azaltın”

Prof. Dr. Aydın Yıldırım, “Özellikle Kovid sonrası insanların çalışma ortamlarının eve taşınması ve hareket aktivitelerinde düşüş olmasından sonra obezite ve hipertansiyon yoğun şekilde arttı. Bunlar aslında birbiriyle bağlantılı. Kilonuz arttıkça tansiyonunuz da yükseliyor. Pandemi bittikten sonra da dinamik, hareketli hayata geçilmesi bekleniyordu ancak maalesef bu konuda çok fazla ilerleme kaydedilmedi. Teknolojinin gelişmesi ve araçların kullanılması da hareketsiz yaşamı tetikliyor. Bundan dolayı kalp hastalıkları açısından kötüleşme var” açıklaması yaptı.
Gün içinde minimum 30 dakika yürüyüş veya aktivite yapılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Yıldırım şu önerilerde bulundu:

“Bu olmadığı takdirde kilo artışı kaçınılmazdır. Beslenmede ise tuz tüketimi kısıtlanmalıdır. Akdeniz diyetine dönülmelidir. Stresten uzak durulmalı, kolesterol ve tarama testleri düzenli yapılmalıdır. Herkesin kalbine iyi bakması ve kontrol ettirmesi gerekir. Özellikle Türkiye’de büyük bir eksiklik olan koruyucu hekimliğin önemine değinmek istiyorum. Hastalandıktan sonra işlerin hem tedavisi hem de döneme ait zorlukları daha fazla. Öncelikli olarak hastalanmadan önlem almak gerekir.”

Okumaya devam et

Trendler

KÜNYE
Copyright © 2021 O Haber Neydi - Tüm Hakları Mahfuzdur.