Vizyon Kuyumcu
Connect with us

Sağlık

Erkeklerin korkulu rüyası prostata ‘holep’li çözüm

Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Önder Çinar, lazer enerjisi yardımıyla kapalı cerrahi olarak yapılan ‘holep’ tedavisinin her türlü boyuttaki prostat için uygun olduğunu söyledi.

Erdi Demir
SAMSUN-
Holep, prostat tedavilerinden kullanılan teknoloji olarak dikkat çekiyor. Uzmanlar, gelişen teknolojiler öncesinde 80-100 gram üstündeki prostatları açık prostatektomi yapıyordu. Bu açık prostat şeklinde yapılan ameliyatın yerine aynı sistemi kapalı yöntemle idrar kanalından girerek, açık prostatta parmak yardımıyla yapılan o prostattan ayırma, dışarı çıkarma işlemini idrar kanalından girip lazer enerjisi yardımıyla prostat dokusunun tamamen çıkarıldığı tedavi yöntemine de ‘holep’ deniyor.

“Holep, her türlü boyuttaki prostat için uygundur”

Prostat tedavilerinde sıkça kullanılmaya başlanan holep tedavisi hakkında açıklamalarda bulunan Medicana International Samsun Hastanesi Üroloji Kliniği’nden Doç. Dr. Önder Çinar, “Holep, bundan çok uzun zaman önce keşfedilen ve yapılan bir cerrahinin kapalıya uyarlanmış versiyonudur. Bunda da tamamen lazer enerjisi kullanılmaktadır. İllaki büyük prostatlarda yapılması gerekmiyor. Prostat hacminden bağımsız olarak her türlü boyuttaki prostat için uygundur. Açık prostata göre hastanede yatış süresi daha azdır. Holep yaptığımız hastalar 1 gece hastanede kalıyorlar. Açık prostatektomi yapıldığında 3-4 gece bazen de 1 haftaya kadar süren yatışlar olabiliyor. Açık prostat yaptığımız hastanın 1 hafta sondasının takılı kalması gerekiyor. Çünkü açık prostat yaparken idrar kesesini açarak yapıyorsunuz. O keseyi açıp prostata ulaşıyoruz. O yüzden idrar kesesinin iyileşme sürecinde 7 ile 10 gün arasında hastanın sondalı kalması gerekiyor. Holep’te böyle bir dezavantaj yoktur. 1 gün sonra sonrasını alabiliyoruz. En büyük avantajı budur” dedi.

“Holep, kan-damar hastalığı olanlarda rahatlıkla kullanılabiliyor”

Açık ameliyatların yapılamadığı hastalara da holep yapılabileceğini ifade eden Doç. Dr. Önder Çinar, “Açık prostat ameliyatı yaptığımız hastalarda yarı yarıya iyileşmek, enfeksiyon kapmak gibi sorunlar olabiliyor. Bu riskten kurtulmuş oluyoruz. Herhangi bir kanama bozukluğu olan hastada, kan damar hastalığı veya kan sulandırıcı ilaçlar kullanıyor ise bu hastaya açık prostatektomi çok zor yapıyoruz. Kan sulandırıcıları düzenliyoruz. Kimi hastalarda nöroloji izin vermediği için bu ameliyatı yapamıyoruz. Holep bu hastalara da rahatlıkla uygulanabilen bir cerrahi müdahaledir. Hasta kan sulandırıcı kullanıyorsa da bunların kesilmesine gerek kalmadan, doku lazerle çıkarıldığı için açık prostattaki sıkıntıları yaşamıyoruz. Hastanedeki yatış süresi, sondanın kalma süresi kısalıyor. Yara enfeksiyonu gibi durumlar yaşanmıyor. Kan sulandırıcı gibi ilaçların kullanımını engellemiyor. Holep cerrahisi genel anestezi altında ya da belden aşağısı uyuşturularak yapılabiliyor. Uyanıkken de ameliyatı yapabiliyorlar ancak ameliyat 1-1,5 saat sürebildiği için cerrahlar uyutarak yapmayı tercih ediyorlar” diye konuştu.
Holebin uygulanıp, uygulanmayacağı durumlara da açıklık getiren Çinar, “Prostat kanserinin tedavisi farklı cerrahi yöntemlerle yapılmaktadır. Holep cerrahisi iyi huylu prostat hastalıklarında kullanılan bir cerrahidir. Prostatın bir cerrahi kapsülü vardır. Holep sırasında bu kapsül çıkarılmayıp hastada bırakılıyor. Ancak prostat kanseri nedeniyle ameliyat olan hastalarda bu kapsül ile beraber çıkartılıyor. Yani holep tedavisi prostat kanseri olan insanlar için önerilen bir ameliyat değildir. Holep idrar yapma güçlüğüyle gelen hastalarda uyguladığımız bir tedavidir. Prostatı büyük ve idrar yapamıyor dediğimiz hastanın holep için uygun olduğunu söylüyoruz. Prostat kanserinin cerrahisi robotik veya açık olabilir. Bu prostatın tamamen çıkarıldığı, idrar kanalı olan üretranın idrar kesesine, birbirine dikildiği bir başka bir cerrahidir. İdrarla alakalı şikayetleri olan hastaları öncelikle tam anlamıyla değerlendiriyoruz. Hastanın en önemli şikayetleri idrar yaparken kesik kesik idrar yapmak, idrarın akışında zayıflama, idrarı yaparken yanma, gece sık idrara kalkma, birden sıkışık tuvalete yetişememe gibi problemlerden dolayı bizlere geliyorlar. Bu hastaları mutlaka fizik muayenesi ve laboratuvar teknikleriyle değerlendiriyoruz. Bu değerlendirmeden sonra tedavi seçeneklerini konuşuyoruz. Hasta geldiğinde ‘ben holep olmak istiyorum’ şeklinde dese dahi öncelikle hastanın hangi tedaviden fayda göreceğini hastayla konuşuyoruz. Holep geldi diye diğer tüm tedavi seçenekleri çöpe atılmadı. Hastanın durumu holep için uygunsa o zaman bu cerrahiyi seçiyoruz.”

Yorum yapmak için tıklayın

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Sağlık

Ergenlik 8 yaşın altına düştü, 20 cm’ye kadar boy kısalığına sebep oluyor

Son dönemde özellikle kız çocuklarında 8 yaş öncesi erken ergenlik vakalarında artış gözlemleniyor. 6 yaş civarında başlayan ve giderek artan erken ergenlik vakalarına dikkat çeken Prof. Dr. İlker Tolga Özgen, bu durumun 20 cm’ye varan boy kısalığı gibi ciddi sonuçlara yol açabileceğini, yetişkinlikte ise kanser riskini artırabileceğini belirtti.

Şeyda Ceylan
İSTANBUL-
Ülkemizde ve dünya genelinde erken ergenlik vakalarının artması, sağlık uzmanlarını ve ebeveynleri endişelendiriyor. Çocukların normal büyüme sürecini etkileyen bu durum, hem fiziksel hem de psikolojik sağlık açısından ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Son yıllarda ise ergenlik yaşının düştüğü ve 6 yaşından küçük çocuklarda dahi ergenlik bulgularının görüldüğüne dair endişe verici bir tablo ortaya çıktı. Gün geçtikçe artan vakalarla karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Biruni Üniversite Hastanesi Çocuk Endokrinoloji Bölümünden Prof. Dr. İlker Tolga Özgen, 6 yaşından önce başlayan ergenliğin 20 cm’ye kadar boy kısalığına yol açabileceği ve meme kanseri gibi hastalıklar için risk faktörü oluşturduğu uyarısında bulundu.

“3 yaşında ergenliği başlamış, 4 yaşında adet görerek gelen çocuklar var”

Erken ergenliğin biyolojik saatin biraz bozuk çalışmasıyla alakalı bir problem olduğunu ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu yardımcı üreme tekniklerine başvuru sayısının günden güne arttığını ifade eden Prof. Dr. İlker Tolga Özgen, “Maalesef 3 yaşında ergenliği başlamış, 4 yaşında adet görerek gelen çocuklar görüyoruz. Tabii bunlar çok sık değil fakat 6 yaş civarında başlayan ergenliği son zamanlarda çok sık görmeye başladık. Normalde 8 yaşından küçük kız çocuklarında meme büyümesi gibi ergenlik belirtilerinin görülmesi erken ergenlik olarak kabul edilir. Son yıllarda bu durumun sıklığı artmış durumda” dedi.

Kız ve erkeklerde farklılık gözleniyor, peki sebepleri neler?

Erken ergenlik yaşının kız çocuklarında gerilediğinin, erkek çocuklarda ise uzadığının altını çizen Prof. Dr. Özgen, en büyük sebebin ise obezite olduğunu söyledi. Bir diğer sebebin ise plastiklerin içinde bulunan Bisfenol A maddesi olduğunu belirten Özgen, “Kız çocuklarında çok daha sık, erkeklerde de tam tersine geç ergenlik görülüyor. Bunun birkaç sebebi olduğu düşünülüyor. Özellikle beslenme alışkanlıklarımız değişti. Kilo alıyoruz ve daha obez bir toplum haline geldik. Dolayısıyla da fazla kilo beyni uyarıp ergenliğin daha erken başlamasına yol açıyor. Küresel ısınma da sebeplerden bir tanesi. Mesela Arap Yarımadası’nda ergenlik yaşı daha erken iken, kuzey İskandinav ülkelerinde daha geç. Dolayısıyla küresel ısınmanın da böyle bir etkisi var. Bunun yanı sıra bir takım endokrin bozucular dediğimiz özellikle plastik maddelerin içerisindeki Bisfenol A gibi maddelerin besinlere karışıp gene pozitif olarak kızlarda uyarı yaptığı, erkeklerde ise bunun östronejik etkisi olduğu için ergenlik yaşını geciktirdiğini söyleyebiliriz. Tabii bunların bilimsel kanıt seviyeleri düşük olmakla beraber teoride doğru. Sonuç itibarıyla hangi sebeple olursa olsun yüzyılın trendi dediğimiz bir trend var ve ergenlik yaşı giderek geriye doğru kaymaya başladı. Ve biz 8 yaşından önce çok sayıda erken ergen vakası görüyoruz” şeklinde konuştu.

6 yaş öncesi girilen ergenlik 20 cm’ye varan boy kısalığına sebep oluyor

Erken ergenliğin sebep olduğu 20 cm’ye varan boy kısalığına ve sonrasında ise yetişkinlik dönemindeki kanser sorunlarına karşı da uyarılarda bulunan Özgen, sözlerine şöyle devam etti:
“Yapılan çalışmalarda 6 yaşından önce başlayan ergenliklerde yaklaşık 20 cm’ye yakın boy kaybı olduğu görülmüş. Yani ciddi boy kısalığına sebep olabiliyor. Bir diğer problem ise psikolojik ve sosyal etkiler. Yani hiçbir arkadaşı adet görmemişken çocuk adet görünce okul başarısında ciddi düşüklüklere yol açabiliyor. Erişkin hayatta da erken yaşta adet görenlerin meme, rahim ağzı kanseri gibi hastalıklarda risk faktörünün arttığı, menopoza daha erken girdikleri kanıtlanmış durumda. Dolayısıyla çok erken, yani 6 yaşından küçük olan çocuklarda mutlaka tedavi edilmesi gerekiyor. 6-8 yaş arası başlayan çocuklarda da çocuğa göre bir değerlendirme yapılıyor. Gerçekten çok hızlı ilerliyorsa tedavi verilmesi öneriliyor.”

Okumaya devam et

Sağlık

Yumurtalık kanseri sinsice ilerliyor, geç belirti veriyor

Jinekolog Kağan Açıkgözoğlu kadınlarda hayati risk oluşturan jinekolojik sorunlarından birinin yumurtalık kanseri olduğunu hatırlattı. Geç belirti verdiği için tanının da geç koyulduğunu belirten Uzm. Dr. Açıkgözoğlu, “Erken teşhiste tedavide başarı şansı yüzde 80-90’larda. Bu şansı kullanabilmek için yıllık muayenelerin önemi büyük.” dedi, kadınlara şüphe duymalarını gerektirecek 6 belirtiyi sıraladı.

İZMİR-Yumurtalık kanserinin geç belirti vermesi yüzünden toplumda “sessiz katil” olarak adlandırıldığını ifade eden Acıbadem Kent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Kağan Açıkgözoğlu erken teşhisin önemine dikkat çekti. Her 80 kadından 1’inde yumurtalık kanseri görüldüğünü, Türkiye’de her yıl yaklaşık 4 bin kadında bu kanserin teşhis edildiğini kaydeden Uzm. Dr. Açıkgözoğlu, şu bilgileri verdi:

“Yumurtalık kanseri jinekolojik kanserler arasında rahim kanserinden sonra en sık gördüğümüz 2. kanser türü. Hastaların büyük bölümünün ileri evrede tanı alması nedeniyle tedavideki gecikme neticesinde bu kanser en ölümcül kanserler arasında yer alıyor. Oysa erken teşhis edildiğinde tedavisinde yüzde 90’lara varan başarılı sonuçlar elde edilebiliyoruz. Erken teşhis bu hastalıkla mücadelede çok büyük önem taşıyor. Erken teşhis için ise yıllık muayene şart. Hastalığın erken teşhis edilmesi tedavi noktasındaki en önemli kıstas olduğu için yıllık yaptığımız rutin jinekolojik muayene ve ultrasonografi oldukça önemli. Bu kontrollerde hastanın diğer genital organları ile birlikte yumurtalıklarını da kontrol ettiğimiz için semptomlar henüz ortaya çıkmadan varsa yumurtalık kitlelerini de yakalayabilmekteyiz. Tabii erken teşhis için dikkat edilmesi gereken bir başka önemli nokta ise yumurtalık kanserinin belirtilerinde zaman kaybetmeden hekime başvurmak.”

Hekime başvurmanızı gerektirecek belirtiler

– Uzun süreli olarak meydana gelen hazımsızlık ve gaz problemleri
– Mesane alışkanlıklarında yani idrar alışkanlıklarında meydana gelen değişikler
– Karın bölgesinde devamlı meydana gelen bir şişlik hali ve basınç hali
– Kasık bölgesinde bir dolgunluk hali ve kasıklarda meydana gelen ağrı durumu
– İştah kaybı ve çok hızlı bir şekilde meydana gelen tokluk hissi, bu duruma bağlı olarak da meydana gelen kilo kaybı
– Aşırı veya düzensiz vajinal kanama durumu

Kimin riski yüksek, kimin az

Öte yandan Uzm. Dr. Açıkgözoğlu, yumurtalık kanserine yakalanma riskini artıran ve tıbben ispat edilmiş faktörleri; “Menopozda ya da 50 yaşın üzerinde olmak, erken adet görmek, menopoza geç girmek, doğum yapmamış olmak, ailede yumurtalık ya da meme kanseri öyküsünün olması, BRCA1 ya da BRCA2 gen mutasyonları taşımak, çikolata kisti varlığı” olarak sıraladı.

Okumaya devam et

Sağlık

Karabaş otu ile sigara bağımlılığından kurtulmak mümkün

Sigara tiryakilerinin sigara bırakabilmek için kullandıkları Karabaş otu, Ramazan ayında oruçlu tiryakilerin sigara ihtiyacını azaltıyor.

SİVAS-
Yoğun olarak Akdeniz bölgesinde yetişen Karabaş otu, ramazan ayında tiryakilerin sigaraya olan ihtiyaçlarını azaltıyor. Acı tadıyla bilinen Karabaş otu, sigara içme isteğini azaltmasının yanı sıra kan dolaşımını hızlandırarak cildin yenilenmesine de katkı sağlıyor. Sivas’ta aktarlık yapan Orhun Özfidancı, Karabaş otu hakkında açıklamalarda bulunarak, ” Düzenli kullanımda sigara tiryakilerinin ramazan ayında sigara içme potansiyelini düşürür. Ayın zaman ’da kan dolaşımını ‘da hızlandırdığı için de cildin yenilenmesine de vesile olur” ifadelerini kullandı.

“Sigaranın bırakılmasında yardımcı olur”

Sivas’ta aktarlık yapan Orhun Özfidancı, Karabaş otunun sigara ile birlikte düzenli bir şekilde kullanıldığı zaman hem akciğer temizliğini sağlar hem bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini belirterek, ”Karabaş otu soğuk algınlığı ve bağışıklığımızı güçlendirmek için kullanılan bir bitki çayı olmakla beraber, sigara kullanımını bıraktırmak içinde kullanılan bir bitki çayıdır. Karabaş otunun sigara ile birlikte tüketilmesi gerekir, sigara içen insanın yanı sıra karabaş otunu da içmesi de gerekmektedir ki sigaradan tiksinmeye başlasın. Sigara bıraktırmak için kullanılan bu tip bitkilerin sigarayı tiksindirerek bıraktırması beklenir ve o şekilde de bıraktırılır. Karabaş otu sigara ile birlikte kullanılması gereken bir bitki çayıdır, sigara içerken de Karabaş otunun tüketilmesi gerekir. Tadı biraz acı olduğu içinde tiksindirici bir özelliği vardır. Sigara ile birlikte düzenli bir şekilde kullanıldığı zaman hem akciğer temizliğini sağlar hem bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Bunun yanı sıra da sigarayla beraber de kullanıldığı zamanda sigarayı tiksindirerek de bırakılmasına yardımcı olur. Sahurda ve iftarda sıcak suyun içerisine bir iki baş atılarak demlenir ve bu şekilde tüketilir. Düzenli kullanımda sigara tiryakilerinin ramazan ayında sigara içme potansiyelini düşürür. Aynı zamanda kan dolaşımını da hızlandırdığı için de cildin yenilenmesine de vesile olur” diye konuştu.

Okumaya devam et

Trendler

KÜNYE
Copyright © 2021 O Haber Neydi - Tüm Hakları Mahfuzdur.