Vizyon Kuyumcu
Connect with us

Sağlık

Mevsim geçişlerinde beslenmeye dikkat!

Samsun’lu Diyetisyen Berra Sezer, mevsim geçişlerinde bağışıklık sisteminin zayıfladığını belirterek beslenmenin önemine işaret etti.

FIRDEVS BOZKURT GONCA
SAMSUN
– Mevsim geçişlerinde bağışıklık sisteminin zayıfladığına dikkat çekilerek beslenmenin önemine değinildi. Samsunlu Diyetisyen Berra Sezer, yaz sıcaklarının yerini yavaş yavaş sonbaharın yağışlı havalarının aldığı bu mevsimsel geçiş döneminde vücudun daha güçlü bir bağışıklık sistemine ve metabolizmaya ihtiyaç duyduğunu belirtti.

Mevsim geçişlerinin bağışıklık sisteminin zayıflamasına, metabolizmada değişikliklere ve hastalık artışlarına sebebiyet verebildiğini dile getiren Berra Sezer, “Bu dönemde bağışıklık sistemimizi iyileştirerek hastalıklardan korunmak için yapılması gerekenlere dikkat çekti. Berra Sezer, “Yeterli miktarda su içmeye özen göstermeliyiz. Hava sıcaklıklarının yavaş yavaş düşmesiyle birlikte su içme isteği azalmaktadır. Lakin su; hücre, doku,organ sistemlerinin çalışması için gereklidir. Ayrıca mevsim değişikliğine bağlı oluşabilecek kabızlık sorunu da yeterli su tüketmeyle önlenebilmektedir. Sağlıklı bir yetişkin kilo başına 35 ml su tüketmelidir.” dedi.

“C vitamini önemli”

C vitamini içeren besinleri tüketmenin önemli olduğunu vurgulayan Diyetisyen Berra Sezer, şunları söyledi:

“Beslenmemizde mutlaka C vitamini içeren besinlere yer vermeliyiz. Zira C vitamininin yetersiz alınması bağışıklık sisteminin zayıflamasına, enfeksiyonlara yakalanma riskinin artmasına sebep olabilir. Ayrıca bu dönemlerde sigara kullanan bireylerin sigara kullanmayanlara kıyasla C vitamini tüketimlerini iki katına çıkarmaları gerekmektedir. C vitamini içeren meyve-sebzeler şunlardır; Greyfurt, Portakal, Mandalina, Ispanak, Kırmızı (kapya) biber, Yeşil biber, Maydanoz, Tere otu, Roka, Kivi, Kuşburnu. Mevsim sebzeleri ve meyveleri de mutlaka tüketilmelidir.”

“Balık tüketin”

Bu aylarda bağışıklık sisteminin desteklenmesi için lif açısından zengin kabak, havuç, tatlı patates, brokoli, lahana, ıspanak gibi sebzelerin tercih edilebileceğini vurgulayan Berra Sezer, “Bunlar haricinde antioksidan açısından zengin elma, armut, nar, incir gibi sonbahar meyveleri de mutlaka tüketilmelidir.

Yeterli miktarda D vitamini almaya özen gösterilmelidir. Güneş ışığının yavaş yavaş azalmasıyla birlikte D vitamini yeterince alınamayabilir. Bu sebeple doktor kontrolünde D vitamini takviyesi alınmalı ve D vitamininden zengin besinler beslenmeye eklenmelidir. D vitamini yönünden zengin besinler, kırmızı et, yumurta sarısı, yağ oranı yüksek uskumru, somon ve sardalye gibi balıklar, D vitamini yönünden zenginleştirilen süt, portakal suyu ve kahvaltılık tahıllardır.” diye konuştu.

“Probiyotik tüketimine önem verin”

Mevsim geçişlerinde yaşanan alerjilerin üst solunum yollarını olumsuz etkileyerek vücudun stres altında olmasına sebep olabileceğine de değinen Sezer, bu durumda da bağışıklık sisteminin baskı altında olabileceğini vurguladı. Sezer, bağırsak sağlığını desteklemek ve bağışıklığın güçlendirilmesi için yoğurt, turşu gibi probiyotik besinlere günlük beslenmede yer verilmesinin önemli olduğunu kaydetti.

Sağlıklı yağlara beslenmenizde yer verin

Omega-3 ve omega-9 yağ asitlerinin vücuttaki inflamasyonun azaltılmasında ve bağışıklık sisteminin desteklenmesinde katkı sağladığını, ceviz, badem, zeytinyağı, avokado, somon, ton balığı ve keten tohumunun mutlaka tüketilmesi gerektiğini açıklayan Berra Sezer, şöyle devam etti:

“Bitki çayı tüketebilirsiniz”

“Bu dönemde vücudu sıcak tutmak ve bağışıklığı desteklemek amacıyla adaçayı, ıhlamur, zencefil çayı gibi bitki çayları tüketilebilir. Tatlı isteğini masum atıştırmalıklarla karşılayabiliriz. Mevsim geçişlerinde tatlı isteği artabilmektedir. Bu durumda sütlü tatlılar, kuru meyveler, tarçınlı elma gibi alternatifler tercih edilebilir. Fiziksel aktivitelere önem vermeliyiz. Yaz sıcaklarının azalmasıyla birlikte kendimizi eve kapatmak, bilgisayar, televizyon başında saatlerce hareketsiz durmak yerine haftada 4-5 kez en az yarım saatlik hafif tempolu bir egzersiz yapmaya çalışmalıyız.”

Yorum yapmak için tıklayın

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Genel

ÇAĞIN SESSİZ ÇIĞLIĞI: “UYKUSUZLUK”

Nöroloji Uzmanı Dr. Meliha Aydın: HER ÜÇ YETİŞKİNDEN BİRİ UYKUSUZLUK YAŞIYOR!

Psikiyatri Uzm. Dr. Pelin Taş: “UYKU SORUNU OLAN HASTALARIN YAKLAŞIK %50’Sİ PSİKİYATRİK TANI ALABİLİYOR”

Uyku Bozuklukları, Psikiyatrik Hastalıkların Hem Sebebi Hem De Sonucu Olabiliyor…

Son yılların yükselen trendi “İyi yaş alma” veya “Sağlıklı yaşlanma” konuları denilince akla sağlıklı beslenme ve egzersiz gelse de kaliteli uyku tam da bu ikilinin ortasında yer alıyor. Öyle ki, uyku problemleri tek başına hem ruh sağlığı etkiliyor hem de günlük hayatta akla gelebilecek pek çok hastalığın habercisi olabiliyor. Eskilerin ‘uyusun da büyüsün’ sözü bir dönem unutulmuş olsa da günümüzde hem çocuklar hem yetişkinler hem de ileri yaş bireyler için yaşam kalitesi adına uykunun önemini tekrar gün yüzüne çıkarıyor.

Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi’nden Nöroloji Uzmanı Dr. Meliha Aydın, yeterli ve kaliteli uyku hakkında ‘sağlıklı yaşam için vazgeçilmez unsurların başında gelir’ yorumunu yapıyor. Uyku sağlığı ve bozuklukları hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Meliha Aydın; “Uyku hem bağışıklık sisteminin düzgün çalışabilmesi hem de başta beyin ve sinir dokuları olmak üzere, vücudun geri kalanında uyumlu ve düzenli bir fizyolojik ortam sağlanabilmesi için hayati bir ihtiyaçtır. Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) verilerine göre insomnia yani uykusuzluk, toplumda en sık görülen uyku bozukluğudur. Buna göre tüm yetişkinlerin üçte birinde uykusuzluk belirtilerinin izlendiği yapılan bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir. Bu, yetişkinlerin yüzde 6 ila 10’unda ise ‘uykusuzluk’ tanısı alacak derecede şiddetli belirtiler izlenir. “diyor.

TEDAVİ EDİLMEYEN UYKUSUZLUK CİDDİ HASTALIKLARA YOL AÇIYOR

Tedavi edilmeyen uyku bozukluklarının günlük hayatı giderek zorlaştırdığına değinen Nöroloji Uzmanı Dr. Meliha Aydın; “Uyku problemleri, sosyal hayatın etkilenmesi, sabah yorgunluğu, sabah baş ağrısı, dikkati toplamada bozukluk, unutkanlık, işte başarısızlık, trafik kazalarında artış, kalp sorunları, hipertansiyon, sinirlilik, mide yanması, bazı reflü çeşitleri de dahil olmak üzere mide ve bağırsak hastalıkları, obezite, depresyon, cinsel isteksizlik, kan hastalıkları ve geceleri idrar sorunları gibi yaşam kalitesini olumsuz etkileyen pek çok rahatsızlığa yol açabilir. Günlük yeterli ve kaliteli uyku uyuyamayan kişilerde hayatı tehdit edebilecek düzeyde sağlık problemleri ortaya çıkabilir. Bu açıdan uykusuzluğun tedavi edilmemesi, yetersiz ve kalitesiz uykuya yol açarak birçok komplikasyonun gelişmesine olanak verir:

  • Obezite ile birlikte kalp-damar sağlığının bozulması
  • Diyabet, yüksek tansiyon gibi kronik rahatsızlıklar
  • Bağışıklık sisteminin zayıflaması ve buna bağlı sık enfeksiyon hastalığı gelişmesi
  • İnme gibi beyin-damar hastalıkları ile buna bağlı epilepsi gelişmesi
  • Astım gibi bağışıklık sistemi ile alakalı akciğer problemleri
  • Anksiyete, depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar
  • Konsantrasyon düşüklüğüne bağlı trafik kazası gibi günlük yaşamda hayatı tehdit edebilecek durumların gelişmesi
  • Okul veya iş performansında ciddi düşüş ve buna bağlı sosyal sorunlar
  • Hafızanın zayıflaması
  • Cinsel fonksiyon bozuklukları

TEŞHİS İÇİN İLK ADIM: UYKU TESTİ (POLİSOMNOGRAFİ)

Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi’nden Nöroloji Uzmanı Dr. Meliha Aydın; “Polisomnografi (PSG) yani uyku testi, uyku ile ilgili hastalıkların tanısında sıklıkla başvurulan bir yöntem. Bu içerikte; hastanın gece uykusu sırasında beyin dalgaları, solunum düzeni, kas aktiviteleri, kanındaki oksijen düzeyi, göz hareketleri gibi yaşamsal faaliyetleri kayıt altına alınır. Ayrıca hastanın uyku esnasındaki görüntüsü de kaydedilerek ileriki değerlendirmeler için saklanır. Polisomnografi ile elde edilen tüm bu bilgiler ışığında hastada uyku apnesi tanısı olup olmadığına karar verilir. Uyku apnesi durumunda multidisipliner bir yaklaşım ile onun üzerine eğilmek faydalı olacaktır. Bu süreçte hastaya yaklaşım, sadece tedavi değil aynı zamanda önemli “yaşam tavsiyeleri” vermektir. İnsomnia rahatsızlığında kişiler yakınları tarafından desteklenmesi de son derece önemlidir. Hasta yakınlarının doğru ve yeterli düzeyde bilgilendirilmesi, hastaların günlük yaşam pratiğinde yaşadıkları sorunlar hakkında farkındalıklarının arttırılması da tedavi sürecinde önemli bir destek olacaktır. Hastaların uyku kalitesinin arttırılmasına yönelik tedbirlerde aile bireyleri aktif rol üstlenmeli, hastaların yeterli ve kaliteli uyku alabilmeleri için gerekli hassasiyeti göstermelidirler” diyor.

Okumaya devam et

Sağlık

Sağlık Bakanlığı, kilo kontrolü uygulamasını Bakırköy Meydanı’nda başlattı

EDİTÖR – KERİM KOÇ
SAMSUN
– Sağlık Bakanlığı’nın “İdeal Kilonu Öğren, Sağlıklı Yaşa” sloganıyla başlattığı kilo kontrol kampanyasının ilk adımı İstanbul Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda atıldı. Meydana kurulan stantta vatandaşların boy ve kilo ölçümleri yapılarak Vücut Kitle İndeksi (VKİ) hesaplandı. VKİ değeri 25’in üzerinde olan bireyler, bilgilendirme kartlarıyla sağlık kuruluşlarına yönlendirildi.

Kampanyanın ilk gününde alanda görev yapan Diyetisyen Emel Özalp Şahin, uygulamanın iki ay boyunca süreceğini ve hedeflerinin Türkiye genelinde 10 milyon kişiye ulaşmak olduğunu söyledi. Risk grubundaki bireylerin, kare kod uygulamasıyla bulundukları bölgedeki sağlık merkezlerine kolayca yönlendirilebileceği de belirtildi.

Okumaya devam et

Sağlık

‘Kalp krizi geçirirken öksürün’ inanışı, şehir efsanesi

Adana’da Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çağlar Emre Çağlıyan, kalp krizi geçirirken öksürmenin hayat kurtardığına yönelik halk arasındaki inanışın son dönemde sosyal medyada çokça yayıldığını, bu durumun insan hayatını olumsuz etkileyecek bir manipülasyon olduğunu söyledi. Doç. Dr. Çağlıyan, “Kalp damar tıkanıklığı olan bir durumda öksürmenin size hiçbir faydası olmaz. Öksürmek kalp damarınızı açmaz. Hatta ritim bozukluğunu tetikler. Bu inanış, şehir efsanesi” dedi.

Gülşah ÖZGEN-Eser PAZARBAŞI
ADANA-Türkiye’de son dönemde sanatçı Volkan Konak’ın sahnede şarkı söylerken kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmesi ve TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’in geçirdiği kalp rahatsızlıkları sonucu yoğun bakımda kaldıktan sonra hayatını kaybetmesinin ardından halk arasında kalp krizi geçirirken öksürmenin faydalı olduğu inanışı, özellikle sosyal medya platformlarında yayınlanan videolarla yeniden gündeme geldi.

Ancak uzmanlar, bunun yanlış ve gereksiz bir uygulama olduğunu, başka komplikasyonların oluşma riskini artırdığını vurguladı. ÇÜ Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çağlar Emre Çağlıyan, dünyanın en önemli kardiyoloji kurumlarından biri olan Amerikan Kalp Birliği’nin de öksürmenin kalp krizini engellemeyeceğini ve bunun bir şehir efsanesi olduğunu açıkladığını aktardı.

KALP KRİZİ EN SIK GÖRÜLEN ÖLÜM SEBEBİ 

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kalp damar hastalıkları ile kalp krizinin en sık görülen ölüm sebebi olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Çağlıyan, Covid-19 pandemisiyle birlikte bu hastalıklarda artış yaşandığını söyledi. 

Kalp krizinde en büyük belirtinin daha önceki ağrılara benzemeyen ve kişide ciddi rahatsızlık uyandıran göğüs ağrısı olduğunu belirten Doç. Dr. Çağlar Emre Çağlıyan, “Bazıları basınç gibi, bazıları yanma gibi tarif eder ama o ağrı sizi genel olarak bir yardım alma ihtiyacına götürür. Bunun yanında ani başlayan nefes darlığı, çarpıntılar, ciddi ritim bozukluklarında baygınlıklar ve ani kalp durmalarını görebiliyoruz” diye konuştu.

‘ÖKSÜRMEK KALP DAMARINIZI AÇMAZ’ 

Kalp krizi durumunda yapılması gerekenlerle ilgili kişide daha kötü tablolar oluşturacak şehir efsaneleri olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Çağlar Emre Çağlıyan, şöyle konuştu:“Kalp krizi anında öksürmek sosyal medyada çok popüler olarak bahsedilen bir durum haline geldi. Kişilerin kalp krizinden öksürmekle korunduğu, öksüre öksüre hastaneye gittiği tarzında bir sürü spekülasyon var. Bu inanışlar tamamen yanlış ve deyim yerindeyse safsatadan ibarettir. İnsan hayatını olumsuz etkileyecek manipülasyonlar bunlar. Biz hekimler anjiyo yaparken aniden tansiyonunun düştüğünü gördüğümüz hastalar oluyor. Orada hastaya bazen öksür diyoruz.

Öksürmekle birlikte hastanın kısa sürede tansiyonunun yükseldiğine şahit oluyoruz. Ancak siz alttaki patolojiyi geçirmediğiniz sürece öksürmenin size hiçbir faydası olmaz. Çok kısa bir süre tansiyonunuzu idame ettirmenize yarayabilir belki ancak kalbinizin durmasını ya da hayatınızı kaybetmenizi engellemez. Kalp damar tıkanıklığı olan bir durumda öksürmenin size hiçbir faydası olmaz. Öksürmek sizin kalp damarınızı açmaz. Hatta öksürmek ritim bozukluğunu tetikler. Bu inanış, şehir efsanesi. Ondan dolayı bu tip bilgilere itibar etmeden önce bunların gerçekliğini araştırmak lazım.” (DHA)

Okumaya devam et

Trendler

KÜNYE
Copyright © 2021 O Haber Neydi - Tüm Hakları Mahfuzdur.