Vizyon Kuyumcu
Connect with us

Genel

İletişim Başkanı Altun : Dezenformasyon bugün tüm insanlığı tehdit eden bir virüse dönüşmüş durumda

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Dezenformasyon bugün tüm insanlığı tehdit eden bir virüse dönüşmüş durumda. Zira dezenformasyon, her şeyden önce temelinde doğru ve temiz iletişim olması gereken toplumsal varoluş için bir tehlikedir” dedi.

Mehmet Kalay
ANKARA-
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Yapay Zeka Çağında Dezenformasyonla Mücadele Yöntemleri başlıklı sempozyuma katıldı. Program İstiklal Marşı’nın okunması ve dezenformasyona karşı adlı bir kısa filmle başladı. Dezenformasyon kavramının son yıllarda Türkiye’de çok sık gündemde kullanıldığını ve nedenini sıralayan Altun, birincisi, dezenformasyona uluslararası alanda çok sık maruz kalmamız. İkincisi ise dezenformasyon tehdidine karşı verdiğimiz güçlü mücadele, yoğun mücadele dolasıyla da dezenformasyon kavramını çok duyuyoruz. Dezenformasyon bugün tüm insanlığı tehdit eden bir virüse dönüşmüş durumda. Zira dezenformasyon, her şeyden önce temelinde doğru ve temiz iletişim olması gereken toplumsal varoluş için bir tehlikedir. Toplumsal varoluşun temeline konmuş bir dinamittir” diye konuştu.

Yalan haberin bugünün meselesi olmadığını ifade eden Altun sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Modern medyanın kurumsallaşmasıyla birlikte insanlık yalan haber sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Bu anlamda modernliğin sorunudur yalan haber. Siyasi tarih, iletişim tarihi iktidar mücadelesi için yalan habere başvuran medya organlarıyla doludur. Gelgelelim analog dönemde, yani konvansiyonel medyanın egemen olduğu zamanlarda ‘yalan haber’ bir meslek günahı, bir istisna, kötücül amaçlar için kullanılan bir araçtı. Dijital medya öncesinde ‘yalan haber’ medya kuruluşlarının farklı kontrol mekanizmalarıyla ve kendi öz itibar kaygısı engellemek için çalıştıkları bir durumdur. Medyanın kendi dinamikleri içerisinde sıkıntılı süreçler yaşansa da yalan habere dayalı manipülasyon haberciliğinin mesleki itibar ve kariyer açısından olumsuz karşılıkları olduğunu biliyoruz. Ne yazık ki, yeni medyayla birlikte medya meslek ilkeleri, öz itibar kaygıları kurumsal karşılıklarını yitirdi. Bugün, yalan haberin sıradanlaştığı bir medya düzeni bir medya ekosistemi içindeyiz. Dezenformasyon bu dönemin başat kavramı değil, neredeyse başat değeri. Enformasyon için değil, dezenformasyon için savaşılan bir dönemi tecrübe ediyoruz.“

Günümüz medya düzenini anlatan Altun, “Çoğu kişinin kendisini rahatlıkla haberci olarak, içerik üreticisi olarak gördüğü bu ortamda tam anlamıyla bir kaos ve anomi yaşandığını görüyoruz. Yine Gazetecilik faaliyetinin gerçeğe ayna tutmak için değil, daha çok sansasyon, daha çok reyting, daha çok ilgi kazanmak için yapılabildiğini görüyoruz. Hal böyle olunca da dezenformasyon, toplumsal hayatta en fazla dikkat edilmesi gereken ana unsurlardan biri haline geliyor. En fazla sorun sallaştırılması meseleler haline geliyor. İşte son birkaç gündür sözde bir muhabirin masum bir çocuğa dikte ettirdiği bir ifade üzerinden kurgulanan yalana çarpıtmaya hep birlikte şahitlik ettik. Bu yalana sarılarak siyasi rant devşirmeye çabalarını gördük. Bu olay, ideolojik ve siyasi saplantıları uğruna yalana ve dezenformasyona sarılanların demokrasimiz ve toplumsal huzurumuz açısından nedenli bir oluşturduğu tehdidi daha gözler önüne serdi. Yaşanan son hadise, her türlü dezenformasyon faaliyetiyle mücadelenin toplumumuz için ne denli önemli olduğunu da tekrar gösterdi. Medya için utanç verici bu tür hadiselerin bir daha yaşanmaması için elimizden gelen bütün çabalamalıyız. Ben kasten yanıltıcı ve toplumu kışkırtıcı bu dezenformasyona karşı gerçeği ortaya çıkaran basın mensuplarımıza da teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.

Sosyal medya mecraları ilk gündeme geldiğinde küresel topluma demokratik bir iletişim ortamı kazandığımızı düşündürdüğünü aktaran Altun, “Fakat sonuç hiç de öyle olmadı. Sosyal medya mecraları küresel alanda anti-demokratik eğilimleri güçlendirdi, küresel adaletsizliği derinleştirdi, bu küresel adaletsizliğin arka planında yer alan Batılı sömürge düzenini ve Batıcı bağımlılık sistemini pekiştirdi, onlara hizmet etti. Bu süreç, küresel alanda müzakereye, karşılıklı etkileşime dayalı bir açık iletişim ortamı inşa etmekten çok, bir kaosa neden oldu. Bireyden aileye, toplumlardan devletlere bu kaos her alanda yıkıcı boyutlarıyla karşımıza çıktı. Sosyal medyadaki kaosun en önemli müsebbiplerinden biri, kimliksiz aktörlerin ortaya koydukları performanstır etkileşimdir. Bu ortam, yalanın sıradanlaştığı bir ekosistemi beraberinde getirdi” açıklamasında bulundu.

Bireysel tercihlerden oluşan bir sorunun olmadığını ve karşıda bir endüstri olduğunu ifade eden Altun şöyle konuştu:

“Karşımızda bu endüstrinin arkasında bile isteye, sistematik şekilde hareket eden aktörler var. Bugün bu endüstri ve bu endüstriyi yöneten aktörleri, dezenformasyonu ulusal politikalara ve uluslararası ilişkiler alanına hükmetmek üzere hareket ü aracı olarak görüyorlar. Dezenformasyon süreçlerini daha etkili, daha hızlı ve daha kalıcı hale getirecek teknolojik yatırımlar yapıyorlar. Farklı yapay zekâ süreçlerini devreye sokarak, algoritmalar kullanarak etkinliklerini artırmaya çalıştıklarını görüyoruz. Karşımızda sosyal medya şirketlerinin yönettiği bir algoritma diktatörlüğü vardır. Karşımızda sosyal medya şirketlerinin oluşturulan filizlenen bir dijital faşizm var. Bu ortamda bireyler, daha çok yalan eşliğinde kendi gettolarına hapsediliyor, kapatıldıkları yankı odalarında gerçeğin, hakikatin sesini duymaları engelleniyor. Yine baktığımızda önemli bir şey daha görüyoruz. İstenen mesajlar ön plana çıkartılıyor, istenmeyen mesajlar geri plana itildiğini görüyoruz. Böyle bir ortamda gerçek manada ne ifade hürriyetinden, ne fikir özgürlüğünden ne de insan haklarından söz edilebilir. Zira, bütün bunların merkezinde bireyin doğru haber alma hakkı vardır. Doğru haber alma hakkından mahrum bırakılmış bir bireyin fikir hürriyetinden bahsedilemez. Siyasi karar süreçlerimize etki etmek. Tüketim alışkanlıklarımızı şekillendirmek. Bu iki alandada farkındalık sahibinimiz olmamız son derece hayati bir unsudur. Bu iki alanda farkındalık sahibi lmamız bu büyük şirketlerin insanların köleleştirermeye yönelik girişimlerine karşı koymak için mutlak suretle bizim direnmemiz gerektiğini ortaya koyan bir gerçektir.

Küresel alanda iktidarlarını korumak için rekabet eden ve aynı zamanda soğuk savaştan bu yana dünyanın önemli bir bölümünü fiziksel ve zihinsel olarak işgal eden kötücül güçlerin son ve belki de en yıkıcı silahı, dezenformasyon olduğunu vurgulayan Altun, “Türkiye gibi etki gücü yüksek, aynı zamanda küresel güçlere teslim olmadan kendi ad ve hesabına hareket eden ülkelere yönelik siyasi ve kültürel operasyonlarda sosyal medya mecralarının nasıl bizler kullanıldığına hepimiz şahidiz. Örneğin yeni Twitter yönetiminin eski Twitter yönetimine ilişkin yaptığı ifşaatları gözümüzün önüne getirelim. Burada, sosyal medya ağlarının nasıl manipülasyon ve dezenformasyon aracı olarak kullanıldığını açık ve net şekilde görüyoruz. İstihbarat kurumlarından siyasetin merkezine, yabancı devletlerin iç işlerine müdahale etmekten kendi Başkanlık seçimlerini manipüle etmeye ve hatta görevdeki ABD Başkanına sosyal medya üzerinden operasyon yapmaya kadar varan olaylar hepimiz için, bütün dünya siyaseti ve demokrasi kültürümüz için ibretlerle doludur. Sadece bu da değil elbette. Diğer sosyal ağlarda da benzer durumların yaşandığını, küresel alanda egemenlik kurmaya çalışanların, hakikatin referansını dezenformasyon faaliyetleriyle sosyal medya üzerinden belirlemeye çalıştıklarına da görüyoruz. Buradan, bu program vesilesiyle yeni Twitter yönetimine, Elon Musk’a sesleniyorum. Lütfen geçtiğimiz dönemlerde Twitter üzerinden Türkiye siyasal hayatına ne tür müdahalelerde bulunulduğunu açıklayın. Cumhurbaşkanımızın, bizlerin sosyal medya hesaplarına ne tür gizli sansürlerin uyguladığını ifşa edin. Türkiye karşıtlarına, terör örgütlerine sistematik şekilde sağlanan propaganda imkanlarının neler olduğunu bunların arkasında sistematiği açıklayın. Açıklayın ki, tüm dünya kamuoyu yeni sömürgeciliğin kullandığı melez yöntemleri açık ve net şekilde görsün. Açıklayın ki, yeniden sosyal medya mecralarına ilişkin güvenelim. Onları yeniden iletişim platformu olduğuna inanalım” dedi.

Yorum yapmak için tıklayın

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Asayiş

Araç alırken dikkat: Sazan sarmalı’na düşmeyin

Bursa İl Emniyet Müdürlüğü sosyal medya hesabında yapılan açıklamada, araç alıp satacak vatandaşlar uyarılarak, “Çok ucuza buldum demeyin, sazan sarmalı oyununa gelmeyin” denildi.

Ahmet Berke Erdal – Emir Aktaş
BURSA-
Bursa İl Emniyet Müdürlüğü sosyal medya hesabından, araç alım-satımı yapılırken “sazan sarmalı” olarak adlandırılan dolandırıcılık türüne karşı vatandaşların dikkatli olması uyarısında bulunuldu.

Bursa İl Emniyet Müdürlüğü’nün sosyal medya hesabından yapılan açıklama şu şekilde:
“Çok ucuza buldum demeyin, sazan sarmalı oyununa gelmeyin. Araç satış işlemleri boyunca ruhsatın asıl sahibi haricinde hiçbir kişiyle görüşmeyiniz. Noterdeki araç devri esnasında aracın ücretini arkadaş, akraba ve kuzen olarak tanıtılan üçüncü kişilere göndermeniz isteniyorsa dolandırılıyor olabilirsiniz. Dikkatli olalım ve birikimlerimizi dolandırıcılara kaptırmayalım.”

Ayrıca, dolandırıldığını fark edenlerin 112 acil çağrı merkezini aramaları da hatırlatıldı.

Okumaya devam et

Genel

Zorlu mesai, günde 12 saat çalışan tarım işçileri 900 TL yevmiye elde ediyor

Şanlıurfa’dan Hatay’ın Kumlu ilçesine gelen mevsimlik işçiler, günde çift vardiya sisteminde 12 saat çalışarak ortalama 900 TL kazanç sağlıyorlar.

Ayşe Güler Tokdemir
HATAY-
Hatay’ın bereketli topraklarında bir çok tarım ürünü yetişiyor. Binlerce insana ekmek kapısı olan bereketli topraklara bir çok ilden tarım işçileri geliyor. Baharın gelmesiyle Amik Ovası’nda başlayan soğan hasadı için Şanlıurfa’dan Hatay’ın Kumlu ilçesine de tarım işçileri göç etti. Zorlu şartlarda çalışmasını sürdüren tarım işçileri günde tek vardiya çalışarak 450 TL, çift vardiya sisteminde 12 saat çalışarak 900 TL kazanç sağlıyorlar. Tarım işçilerini en çok zorlayansa Nisan ayı olmasına rağmen 35 dereceyi geçen hava sıcaklığı oluyor.

Mevsimlik işçi olarak çalışmanın çok zor olduğunu dile getiren Süleyman Budak, “Biz mevsimlik işçi olarak Kumlu tarafında çalışmaya geliyoruz. Burada biz soğan hasadı yapıyoruz. Günün 12 saatini tarlada geçiriyoruz. Çok zor biz burada ailecek çalışıyoruz. Mevsimlik işçi olarak burada iş çok zor. Hava şimdi güzel serin esiyor ama gün sıcağının olduğu zamanlar çok kötü oluyor. Biz Kumlu’da 2 ay kadar kalıyoruz. Yevmiye soğanın kötü olmasından dolayı biraz düşük, ortalama 450 TL alıyoruz” dedi.

Tarlada çalışmanın kadınlar için çok daha zor söyleyen Çiğdem Karaçil, günde 2 vardiya çalışarak 900 TL gelir elde ettiğini belirterek “Soğan zamanı olduğu için Şanlıurfa’dan Kumlu’ya soğan hasat etmeye geldik. Yaklaşık 2 ay burada kalıyoruz. Soğan hasat etmek zor, kadınlar için çok daha zor. Günlük 10 dönüm hasat ediyorum. Bu işi yapıyoruz evde de çamaşır, bulaşık ve evi temizliyoruz. Yani kadınlar için daha zor. Sabah 5’ten gelip akşam 7 gibi gidiyoruz. Günlük yaklaşık 900 TL alıyoruz. Buraya ailecek geliyoruz. Havalar biraz daha ısındığında daha zor oluyor” şeklinde konuştu.

20 yıldır bu işte çalıştığını dile getiren Nusret Karaçil, “Biz Şanlıurfa’dan Kumlu’ya soğan hasadını yapmaya geldik. Bizim için çok zor bir iş yaklaşık 20 yıldır bu işe geliyoruz. Havalar ısındığında baya zorlanıyoruz. 1 ay sonra buradan Bursa’ya gideceğiz. Bursa’dan sonra Eskişehir’e gideceğiz. Aralık ayına kadar dışarıdayız sonra memlekete gidiyoruz. Memlekette 5 ay kalıp bu işe tekrar geliyoruz. Hayatımız artık bu iş oldu. Günlük yevmiye değişiyor, bazen çok az bazen de idare oluyor. Sabit bir yevmiye yok. Soğan hasadı gerçekten meşakkatli bir iş, güneş doğmadan geliyoruz, güneş batana kadar tarlada çalışıyoruz. Kumlu’da en fazla 2 ay kalıyoruz” dedi.

Okumaya devam et

Genel

CHP lideri Özel: 23 bin 900 öğretmenin atanması asla kabul edilemez

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, “Maalesef Milli Eğitim Bakanı 2024’te, 2023 yılında emekli olan kadar öğretmen atayacaklarını söyledi. Sayın Erdoğan da ‘Bir miktar atama yapacağız’ dedi, gençleri de çok üzdü. Bu rakam maalesef 23 bin 900’dür. 23 bin 900 öğretmenin atanması asla kabul edilemez” dedi.

Ömer Faruk Karataş
ANKARA-
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) gerçekleştirilen grup toplantısında konuştu. Konuşmasında gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Özel, öğretmen atamalarının daha yüksek oranlarda yapılmasını ve atamalarda mülakatların kaldırılması gerektiğini söyledi. 1 Mayıs hakkında da konuşan Özel, Taksim Meydanı’na kefil olduklarını ve kutlamaların orada olması gerektiğini ifade etti.

“Anayasaya uymak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına, bağlayıcılığına uymakla olur”

Anayasa değişikliği konusunda öncelikle herkesin anayasaya uyması gerektiğini, sonrasında bu konuda değişiklik için destek verebileceklerini söyleyen Özel, “Türkiye Cumhuriyeti bir anayasa devletidir. Sahip çıktığımız maddelerin yanında elbette eleştirdiğimiz, değiştirilmesini istediğimiz maddeler olabilir. Ama bu ülkede eğer devlet olacaksa, yani insanların canı ve malı güvende olacaksa bu ülkede en üstteki cumhurbaşkanından en sade vatandaşa kadar herkes bu anayasaya bağlı olacak. Bir ülkede anayasanın işine gelen kısımlarını uygulayıp, oradan güç alıp, yetki alıp kullanıp, işine gelmeyen kısımlarını ihlal edersen bu hak bir kişide değil herkeste olur. Orada devlet ortadan kalkar, anayasal düzen ortadan kalkar ve keşmekeş olur, karmaşa olur. İşte o zaman beka sorunu olur. O yüzden bu ülkedeki en sade yurttaştan en yeni kamu görevlisine, en kıdemli devlet memurundan cumhurbaşkanına kadar herkesin bu anayasaya harfiyen öncelikle uyması gerekir. Anayasaya uymak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına, bağlayıcılığına uymakla olur” ifadelerini kullandı.

“1 Mayıs’ın kutlanmasına ve o meydanın boşalmasına kefaleti ben koyuyorum”

1 Mayıs kutlamaları için Taksim Meydanı’nın açılması gerektiğini söyleyen Özel, “Şimdi buradan karar alıcılara sesleniyorum. Var mısın? Ben kefilim, orada olacağım. İşçilerle birlikte, bir kişinin burnu kanamadan 1 Mayıs’ın kutlanmasına ve o meydanın boşalmasına kefaleti ben koyuyorum. Taksim’i 1 Mayıs’a açın, 31 Mart’ın mesajını aldığınızı anlatın. Açın, özgüvenli olduğunuzu gösterin. Ben 31 Mart’ın birinci partisinin genel başkanı olarak, son genel seçimlerin birinci partisinin genel başkanına diyorum ki ‘Elimizi uzatıyoruz, elimiz emekçinin elidir, elimiz barışır elidir, elimiz öz güvenin elidir. 1 Mayıs’ta Taksim’in kazanılması, bu ülkenin yeni iklimine hizmet edecektir.’ Emekçilerin elini havada bırakmayınız, elimizi havada bırakmayınız” ifadelerine yer verdi.

Okumaya devam et

Trendler

KÜNYE
Copyright © 2021 O Haber Neydi - Tüm Hakları Mahfuzdur.