Vizyon Kuyumcu
Connect with us

Sağlık

Bahar depresyonuna dikkat

Uzman Psikolog Arzu Hamurcu, bahar aylarında gözlenen psikolojik değişikliklerle ilgili verdiği bilgilerde, bahar aylarında güneşten maksimum derecede faydalanılması gerektiğini söyleyerek, “Ruhsal ve fiziksel değişiklikler 2 haftadan fazla sürüyorsa uzmana danışılmalı” dedi.

Eren Kan
KAYSERİ-
Kış ile yaz arasında olmanın ve mevsimlerin tam anlamıyla net olmadığı dönemlerde ruh halinin de çok karıştığını söyleyen Uzman Psikolog Arzu Hamurcu, “Kışın etkisinden daha yeni çıkmaya çalıştığımız dönemlerdeyiz. Kaldı ki kışı tam anlamıyla atlatarak bariz bir şekilde yaza geçmedik. Hava durumları çok karışık, havanın getirdiği belirtiler çok karışık ve o yüzden de bu ruh halimizi, ruhumuzun ihtiyaçlarını da çok karıştırıyor. Kışın hep bahsedilen melatonin hormonu vardı. Bu hormon uyku ve uyanıklık arasındaki dengeyi sağlayan ve bizi daha çok uyku halinde tutan ve biraz da depresif hale sokan melatonin hormonuydu. Kış vakitlerinin kendini biraz daha yaza bırakmasıyla birlikte bu bahar havalarında aslında hem melatonin hormonunun salgılanması hem de yazın getirdiği serotonin hormonunun salgılanmasıyla birlikte hormonlarımızın karışık salgılandığı bir döneme girmiş bulunmaktayız. Bahar dönemini özetleyecek olursak da kışın bitimi ile yazın başlangıcı arasında ortada kalan bir dönem olduğu için ruhsal olarak da ortada kalınabilir. Bu durum ruhumuza nasıl etki edecek diye bakacak olursak, melatonin hormonunun az salgılanmasıyla birlikte biz uyku ve uyanıklık arasındaki dengeyi tutturamıyor olabiliriz ama bahar aylarındaki serotonin hormonunun salgılanmasıyla da rehavete kapılıp günlük hayat akışından uzaklaşılıyor olabilir” dedi.

Arzu Hamurcu, bahar sürecinde alışılmış dışında yeni bir düzen ve salgılanacak farklı bir hormon olduğundan psikolojiyle beraber fizyolojinin de değiştiğini söyleyerek, “Bu süreçte iki hormon arasındaki farktan dolayı uyku uyanıklık arasında dengesizlik, iştahta farklılıklar oluşacağı, dikkatlerde ve odaklarda zorluk yaşanacağı için ki alışılmış bir düzen vardı ve yeni hormonlar salgılanıyor ve beden psikoloji ve aslında fizyoloji değişmeye başlıyor. Bütün bu belirtilerle birlikte bu belirtiler çok benzer bir şekilde depresyon sayılabiliyor. Bahar depresyonu adı altında bu depresyon türü olarak görülebiliyor ama bunun da geçici olduğunu söylememiz gerekiyor. Her depresyonda söylediğimiz ve mevsimsel geçişlerde çok sık karşılaştığımız, aynı şekilde kış depresyonu da diyebileceğimiz depresyon türleri bunlar aslında. Klasik depresyondan farkı da mevsim içerisinde gitgide azalması beklenir bu belirtilerin. Yoksa yine uyku, iştah ve dikkat düzeninde bir problem yaşandığında bunun haftayla birlikte geçmediğini ve büyük problemler yaşandığı düşünülüyorsa uzmana başvurulmasını öneriyorum. Çünkü bunun diğer depresyonlarla karışmamalı çünkü bu sadece mevsimsel geçişten kaynaklı bir depresyon olabilir ki biz de bunu öngörüyoruz aslında ve o yüzden beklemek isteriz biraz da. Fakat daha önceki travmatik deneyimlerle, bu süreçte yaşanan farklı problemlerle birlikte tamamı birleşirse o zaman depresyona da elverişli bir ortam hazırlanmış olur. O yüzden tekrar vatandaşlarımızı uyarmak isterim, 2 hafta süre boyunca uyku, iştah, dikkatte, hayata karşı umutsuzlukta herhangi bir değişim gözlemleniyorsa ve bunun 2 hafta boyunca hemen hemen her gün bu değişim sürekli hissediliyorsa hemen bir uzmana görünmek fayda sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.

Süreci en az hasarla atlatmak için bol spor yapılmasının ve sosyalleşmenin çok önemli olduğunu söyleyen Arzu Hamurcu, “Bu süreçten en az hasarla kurtulmak için de yine her zamanki ilaç aslında sosyalleşmek. Ben her zaman güneşin etkilerinin ruha bırakılmasına izin verilmeli diyorum danışanlarıma. Çünkü burada gün ışığının bizde çok ciddi etkileri var. Özellikle depresyon hastalarında, depresyona yatkın olan kişilerde güneş ciddi derecelerde pozitif etkiler sağlıyor. O yüzden dışarı çıkıldığında güneşli ortamlar, güneşten alınabilecek maksimum performansın alınması gerekiyor. Bol bol su tüketimi önemli ve aynı şekilde spor önemli bu noktada, hareketli kalmak çok önemli çünkü ekstra mutluluk hormonu olan serotonin hormonu salgılıyor spor da aynı şekilde. O yüzden hareketli kalmak, spor halinde olmak, sevilen insanlarla bir arada olmak, aktifleşmek bu dönemde mevsimsel depresyondan daha rahat bir hale geçirecektir” dedi.

Yorum yapmak için tıklayın

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Genel

LÖSEV’li çocuklar yeni yaşlarını DigiZoo’da kutladı

RÜMEYSA BULUT
HABER MERKEZİ
-Her ay farklı bir gönüllü firmanın ve LÖSEV dostlarının desteği ile gerçekleşen doğum günü kutlamalarının bu ayki adresi Türkiye’nin ilk holografik eğlence parkı Katılım Emeklilik DigiZoo oldu. Nisan ayında doğan ve lösemi tedavisi devam eden çocukların arkadaşlarıyla buluşarak moral bulduğu etkinlikte yaklaşık 30 çocuk birlikte pasta kesip oyunlar oynayarak neşe dolu bir gün geçirdiler.

Ocak ayında Akasya’da kapılarını açan Türkiye’nin ilk holografik eğlence parkı Katılım Emeklilik DigiZoo, sivil toplum örgütleri ile iş birliğinde düzenlediği ücretsiz etkinliklerle çocukları ağırlamaya devam ediyor. 25 yıldır binlerce lösemili ve kanserli çocuğun tedavisini üstlenen, maddi ve manevi yardım ulaştıran Lösemili Çocuklar Vakfı’na (LÖSEV) kayıtlı olan çocuklar DigiZoo’da düzenlenen doğum günü etkinliğinde bir araya geldi.

Tedavisi süren çocuklara moral oldu

Nisan ayında doğan ve hastanelerde lösemi tedavisi devam eden çocukların arkadaşlarıyla buluşarak moral bulduğu etkinlikte yaşanan mutluluk görülmeye değerdi. Etkinliğe katılan çocuklar 30’dan fazla canlı türünü 3 boyutlu hologramlarla deneyimleme fırsatı yakaladı, resimler yapıp atölyelere katıldı. Sonrasında pasta keserek doğum günü kutlaması yapan yaklaşık 30 çocuk, birlikte oyunlar oynayıp dans ederek neşe ve eğlence dolu bir gün geçirdiler.

Okumaya devam et

Asayiş

Türkiye’de ilk kalp nakli yapan cerrahlardan Prof. Dr. Cevat Yakut hayatını kaybetti

Türkiye ve dünyanın önde gelen kalp doktorlarından Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kurucu Başhekimi Prof. Dr. Cevat Yakut, 82 yaşında hayatını kaybetti.

Gamze ŞİMŞEK
İSTANBULTürkiye‘de ilk kalp nakli yapan cerrahlardan biri olan 82 yaşındaki Prof. Dr. Cevat Yakut, dün hayatını kaybetti. Kalp damar cerrahisinin duayenlerinden kabul edilen Yakut’un vefat haberini, kurucu başhekimi olduğu Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, yayımladığı mesajla duyurdu.

82 yaşındaki Prof. Dr. Cevat Yakut’un dün hayatını kaybetmesinin ardından Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesince yayımlanan baş sağlığı mesajında “Derin üzüntüyle bildiriyoruz ki, uzun yıllar boyunca sağlık sektöründe önemli hizmetler vermiş olan Hastanemiz kurucu Başhekimi Prof. Dr. Cevat Yakut hocamız, vefat etmiştir. Kendisi, meslek hayatı boyunca nitelikli sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi ve toplum sağlığının korunması adına önemli katkılarda bulunmuştur. Bu acı kaybı yaşayan sağlık camiasına, Koşuyolu ailesine ve sevdiklerine başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Onun anısını daima yaşatacağız ve yaptığı değerli katkıları asla unutmayacağız.” ifadelerine yer verildi.

PROF. DR. CEVAT YAKUT KİMDİR?

Koşuyolu Kalp ve Araştırma Hastanesi’nin kurucularından Prof. Dr. Cevat Yakut, Ankara’nın Beypazarı ilçesinde dünyaya geldi. Van Yüksek İhtisas Hastanesi’nde de kalp cerrahisini başlatmak üzere görevlendirilen Yakut, 10 yıl boyunca hafta sonlarını Van’da ameliyat yaparak geçirdi. Azerbaycan Bakü Merkezi Klinik Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Genel Koordinatörlüğü görevini üstlenen Yakut, iki dönem Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği başkanlığı yaptı. Başta Başbakanlık Onur Belgesi olmak üzere pek çok ödülü bulunan Yakut, 1990 yılında Koşuyolu Kalp ve Araştırma Hastanesi’nin başhekimi oldu. Türkiye’de ilk kalp nakli yapan cerrahlardan biri olan Cevat Yakut, 2009 yılında emekli oldu.(DHA)

Okumaya devam et

Sağlık

TRABZON Prof. Dr. Özlü: Astıma bağlı ölümler en çok genç yaşta

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi, Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, “Astım tedavi edilmediğinde yaşam kalitesini çok olumsuz olarak etkiler. Hatta bazen ölümlere yol açabilir. Maalesef astıma bağlı ölümler genç yaşta ölümlerdir. Astım aslında tedavi edilebilir bir hastalıktır. Bugünkü elimizde mevcut tedavi imkanlarıyla astımı, astımı olmayan bir kişi gibi kontrol altına alabiliyor ve normal bir hayat yaşatabiliyoruz” dedi.

TRABZON-Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi, Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, ‘7 Mayıs Dünya Astım Günü’ nedeniyle astım hastalığı ve tedavisi sürecine ilişkin uyarılarda bulundu. Astımın tedavisinin mümkün olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özlü, “Astım, tüm dünyada en sık görülen hastalıklar arasında yer alır. Ülkemizde ortalama her 4-5 evden birisinde bir aslında hastanın yaşadığını biliyoruz. Hem çocukları hem erişkinleri tutabilir. Astım tedavi edilmediğinde yaşam kalitesini çok olumsuz olarak etkiler. Hatta bazen ölümlere yol açabilir. Maalesef astıma bağlı ölümler, genç yaşta ölümlerdir. Bu açıdan çok daha acı vericidir. Astım, aslında tedavi edilebilir bir hastalıktır. Bugünkü elimizde mevcut tedavi imkanlarıyla astımı, astımı olmayan bir kişi gibi kontrol altına alabiliyor ve normal bir hayat yaşatabiliyoruz. Tabii öncelikle astımın tanısının konulması önemlidir. Nefes darlığı, hırıltılı solunum, öksürük, göğüste sıkışma hissi gibi yakınmalarınız varsa sizde de astım olabilir. Özellikle bunlar zaman zaman tekrarlıyorsa bilhassa sabaha karşı uykudan uyandıracak yakınmalarınız varsa bunun astıma bağlı olma ihtimali çok daha yüksektir” dedi.

HASTA-HEKİM İŞ BİRLİĞİ ÖNEMLİ

Astım tedavisinde başarılı olmada hasta ve hekimin iş birliğinin önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Özlü, “Aslında hastaların birçoğunda alerjik nezle belirtileri de vardır. Hapşırma, burun akıntısı, geniz akıntısı, burunda tıkama gibi belirtilerle kendisini gösterebilir. Astımın tanısı çok kolaydır. Tedavisi de mümkündür ve tedavinin başarısı da çok yüksektir. İyi tedavi edildiğinde hastalar diğer normal sağlıklı kişiler gibi rahat yaşayabilirler. Ancak astımda tedavinin başarılı olması için hastayla hekimin iş birliği yapması gerekir. Hekimin tanıyı koyması, astıma sebep olabilecek tetik faktörleri tespit etmesi, bunun için alerji testleri yapılabilir ve bunların sonucunda da hastanın tavsiyeleri uyması, ilaçlarını düzenli kullanması ve kontrollerini yaptırmasını bekliyoruz. Tedaviye uyum çok önemlidir. Astımlı hastalarda en çok rastladığımız sorun tedaviye başladıktan sonra biraz iyileşmeyi takiben, ‘Ben iyi oldum artık geçti’ diye düşünerek tedaviyi terk etmeleridir. Oysa astım çoğu zaman kronik bir hastalıktır ve bir hipertansiyon tedavisi gibi uzun süreli takip ve tedavi gerektirir. O açıdan rahat olmamız, astımınınız geçtiği, sizden hastalığın kaybolduğu anlamına gelmez” diye konuştu.

‘TEKRARLAMA OLASILIĞI VAR’

Her astımlı hastanın ömür boyu astım ilacı kullanmasının gerekmeyeceğini de söyleyen Prof. Dr. Özlü, “Hekimle iş birliğinizi sürdürünüz, tavsiyelerine uyunuz. Size zarar verecek tetikleyici faktörlerden uzak kalınız. Bazen iş yerinde maruz kalan faktörler, bazen kullanılan ilaçlar astımı tetikleyebilir. Astım hastalarının bir kısmında tedavi sonrası alınan cevaba göre tedavide azaltma ve daha sonra da tedaviyi tamamen kesmek mümkün olabilir. Ama bazı astımlı hastalarda tedaviyi kestikten sonra tekrar semptomlarda tekrarlama olasılığı vardır. Astımın hangi hastada nasıl seyredeceğini, önceden çok tahmin etmek mümkün değil ama takip içerisinde hekim tedaviye devam ya da tedaviyi sonlandırma konusunda, hastaya özel bir karar vermesi gerekir. Her astımlı hastanın ömür boyu devamlı astım ilacı kullanması gerekmez. Bazen tamamen tedaviyi sonlandırdığımız, bir daha hiç tedavi etmediğimiz hastalarımız da var. Bazen de arada kesip tekrar başladığımız hastalar var. Bazen de başlayıp dozunu azalttığımız, uzun süre devam ettiğimiz hastalar var. Bu hastaya özel bir durumdur” ifadelerini kullandı. (DHA)

Okumaya devam et

Trendler

KÜNYE
Copyright © 2021 O Haber Neydi - Tüm Hakları Mahfuzdur.