Göğüs Hastalıkları Uzm. Dr. Aziz Uluışık, doğru takip ile astımla kaliteli yaşamın mümkün olduğunu belirterek, “Astım, genetik faktörlerin altta yattığı, çevresel faktörlerle tetiklenebilen bir hastalıktır. Bir enfeksiyon hastalığı olmadığından, bir kişiden diğerine bulaşması söz konusu değildir” dedi.
Göğüs Hastalıkları Uzm. Dr. Aziz Uluışık 3 Mayıs Astım Günü dolayısıyla astım hastalığı hakkında bilgilendirdi. Astımın bulaşıcı olmadığını belirten Uzm. Dr. Aziz Uluışık, “Astım, genetik faktörlerin altta yattığı, çevresel faktörlerle tetiklenebilen bir hastalıktır. Bir enfeksiyon hastalığı olmadığından, bir kişiden diğerine bulaşması söz konusu değildir. Sprey ya da kuru toz şeklindeki ilaçların bağımlılık yapması söz konusu değildir. Yaygın inanışının tersine bunlar, tüm ilaç uygulama şekilleri arasında en zararsız olanlardır. Sprey ya da kuru toz uygulayıcıları kullanıldığında, sistemik uygulamaya göre çok daha küçük miktarda ilaç verilmektedir. Bunun sebebi; ilacın hedef bölgeye vücutta dolaşmadan, doğrudan ulaşmasıdır. Bu yolla ilaç verilmesi bağımlılık yapmaz” diye konuştu.
“Sprey şeklindeki kortizonun neredeyse hiç yan etkisi yok”
Kortizon kullanımı hakkında bilgi veren Dr. Aziz Uluışık, “Her ilacın olduğu gibi kortizon içeren ilaçlarında yan etkisi olabilir. Önemli olan, ilacın beklenen yararının potansiyel zararından büyük olmasıdır. Astımlı hastalara kortizon ancak kriz ya da alevlenme gibi ağır durumlarda, ağızdan ya da enjeksiyon yoluyla verilir. Sprey şeklindeki kortizonun neredeyse hiç yan etkisi yoktur. Kimi hastalarda sprey şeklindeki kortizon kullanımına bağlı olarak görülen ses kısıklığı ya da öksürük, spreyi kullandıktan sonra ağzın çalkalanmasıyla önlenebilir” şeklinde konuştu.
“Doktorunuza danışmadan ilacı bırakmamalısınız”
Hasta kendini iyi hissetmeye başladığı anda doktorunun fikrini almadan, ilacı bırakmaması gerektiğini ifada eden Uzm. Dr. Uluışık, “Şikayetler düzelse de, ilaçları azaltma ya da bırakma kararını hasta asla kendi kendine vermemelidir. Eksik tedavinin astımın ilerlemesine neden olabileceği unutulmamalıdır. Bu konuda doktora güvenilmeli ve ilaçların ne kadar süre ile kullanılacağı uzmanların kararına bırakılmalıdır” ifadelerini kullandı.
“Astım hastaları spor yapabilir”
Astım hastalarının spor yapmasına değinen Uluışık, “Doğru tedavi edilen ve iyi takip edilen astım, kişinin hayatını etkilemez. Astımlı hasta, doktorunun önerisi doğrultusunda spor yapabilir. Yalnızca, bazı hastalarda spor öncesi nefes açıcı ilaç kullanımı gerekli olabilir. Bir astım hastası için tehlike yaratabilecek şey spor yapmak değil, sağlıksız bir alanda spor yapmaktır. Örneğin çok tozlu bir spor salonunda çalışmak ya da aşırı su buharı ile dolu bir kapalı havuzda yüzmek, hastanın şikayetlerinin artmasına yol açabilir” açıklamasında bulundu.
İzmir’de, kanser hastası Nurdan Yücemen (68) doktorlarının tavsiye ettiği akıllı ilacın ücretini Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ödemeyince hukuk mücadelesi başlattı. Dava sonunda mahkeme, Yücemen’in tedavi sırasında kullandığı ‘pembrolizumab’ etkin maddeli akıllı ilaç bedeli olan 194 bin 534 lira 54 kuruşun SGK tarafından ödenmesine hükmetti. Yücemen’in avukatı Halil İbrahim Karaağaç, mahkemenin emsal karar verdiğini belirterek, “Bilirkişi incelemesiyle, ilacın kullanımının hastanın yaşaması için etkili bir ajan olduğu tespit edildi” dedi.
Kadir ÖZEN İZMİR-İşçi emeklisi Nurdan Yücemen’e 2021 yılında akciğer kanseri tanısı konuldu. Yücemen’in tedavisinde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanan ilaçların etkili olmadığı saptandı. Tetkiklerin ardından Yücemen’e ‘pembrolizumab’ etken maddeli akıllı ilaçlardan yazıldı. Ancak SGK, ilacı Sağlık Uygulama Tebliği geri ödeme listesinde olmadığı gerekçesiyle karşılamadı. Ayda 2 doz kullanılan ilacın o dönemde 46 bin 624 TL’li masrafını ödeyemeyen Yücemen, avukatları Halil İbrahim Karaağaç ve Mehmet Onur Özkılınç aracılığıyla mahkemeye başvurdu. Yücemen’in kanser tedavisinde kullanılacak başka bir ilacı olmadığını belirten avukatları, yaşam hakkının kutsallığı gerekçesiyle konuyu mahkemeye taşıdı. 9’uncu İş Mahkemesi’nde dava açıldı. Dava görülürken ilacın dava sonuçlanıncaya kadar SGK tarafından karşılanması için ‘ihtiyati tedbir’ başvurusu da yapıldı.
Talebi uygun bulan mahkeme, ilk olarak 12 Ekim 2022’de ara karar açıkladı. Ara karara göre dava sonuçlanıncaya kadar ilacın parasını SGK tarafından ödenmesine hükmetti. Kararda, ‘ihtiyati tedbir’ talebinin teminatsız olarak kabulüne karar verildi. ‘Pembrolizumab’ etken maddeli ilacın hekimin uygun gördüğü tedavi süresince, gerektiğinde sorumlusundan alınmak üzere, kesinti yapılmaksızın hastanelerin onkoloji bölümünden karşılanmasına hükmedildi.
MAHKEME NİHAİ KARARINI VERDİ
İzmir 9’uncu İş Mahkemesi’ndeki davanın geçen ay görülen duruşmasında nihai karar açıklandı. Yücemen’in tedavisinde kullanılan ilaç bedellerinin davalı kurum tarafından karşılanmasına karar verildi. Gerekçeli kararda, “İlacın davacının tedavisinde fayda gördüğü sürece kullanılması ve devam ettirilmesinin uygun olduğu yönünde görüş bildirildiği anlaşılmaktadır. Davacının tedavisinde kullanılan pembrolizumab etkin maddeli ilaç bedellerinin davalı kurum tarafından karşılanması gerektiğinin tespitine, davacının tedavisi sırasında kullandığı pembrolizumab etkin maddeli ilaç bedeli olan 194 bin 534 lira 54 kuruşun davalı kuruma başvuru tarihi olan 13 Mayıs 2022 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verildi” denildi.
BİLİRKİŞİ İLACIN HASTANIN YAŞAMASI İÇİN ETKİLİ BİR AJAN OLDUĞU TESPİT ETTİ’
Nurdan Yücemen’in avukatı Halil İbrahim Karaağaç, “Müvekkilimize 2021 yılında akciğer kanseri tanısı konuldu. Hekimi akıllı ilaç önerdi. Ama SGK akıllı ilacın ödemesi konusunda ret kararı verdi. Biz de mahkemeye başvurduk. Mahkeme talebimizi uygun görerek ilk olarak bir tedbir kararı verdi. Akabinde yargılama sürdü. Bilirkişi incelemesiyle beraber ilacın kullanımının hastanın yaşaması için etkili bir ajan olduğu tespit edildi. Mahkeme yerinde olarak emsal bir karar verdi. SGK’nın bu ilacın karşılanması kararı var. İnşallah kanserli hastalarımıza bir müjdeli haber olur. Yargı gereğini yaptı. Artık bundan sonraki süreç üst mahkemelerde” dedi.(DHA)
’30 yaşından önce çocuk sahibi olmak, meme kanserinden koruyabilir’
Meme kanserinin genelde 50’li yaşlardan sonra görülmeye başladığını ve yaşla birlikte sıklığının arttığını belirten Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Şener Cihan, “Obezite, beslenme, çocuk yapmama, emzirmeme gibi yaşam tarzları kanser oluşumuna katkıda bulunmaktadır. Meme kanserine özgü söylenebilecek en koruyucu yöntemler; 30 yaşından önce çocuk sahibi olmak ve uzun süreli emzirmek olarak söylenebilir. Bunun dışında, tüm kanser türlerine karşı koruyucu olan yaşam tarzı, meme kanserinden korunmak için de uygulanabilir” dedi.
İSTANBUL-İSÜ Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Şener Cihan, ‘memekanserifarkındalık ayı’ dolayısıyla açıklamalarda bulundu. Meme kanserinin tanımını yapan Prof. Dr. Cihan, “Kanserler genellikle köken aldıkları organa göre isimlendirilirler. Meme kanseri de üreme döngüsünde süt üreten organ olan memeden kaynaklanan kanserlerdir. Bu yüzden meme kanserlerinin çoğu süt kanallarından kaynaklanmaktadır. Sanılanın aksine erkeklerde de meme kanseri görülebilmektedir” diye konuştu.
‘BELİRTİLER GÖZ ARDI EDİLMEMELİ’
Meme kanserinin en sık belirtisinin ele gelen kitle olduğunu söyleyen Prof. Dr. Cihan, “Kişi bu kitleyi kendi de fark edebilir, yapılan tetkiklerde de tespit edilebilir. Meme ucundan gelen akıntı da kanser belirtisi olabilir. Hastalığın evresi ilerledikçe, memedeki kitle büyüdükçe belirtiler de farklı olacaktır. Renk değişikliği, iyileşmeyen yara, meme başı içe çekilmesi, koltuk altında ele gelen kitle, meme cildinin portakal kabuğu gibi delikli, gözenekli hale gelmesi görülebilen belirtilerdendir” dedi.
‘ERKEN TEŞHİS ÖNEMLİ’
Meme kanserinde erken tanının öneminden bahseden Prof. Dr. Cihan, “Birçok diğer kanser türlerinde de olduğu gibi, meme kanserinde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta erken teşhis ve geç kalınmamasıdır. Bu nedenle belirli aralıklarla taramaların yapılması gerekmektedir. Meme kanseri teşhisinde hem kolay ulaşılabilmesi hem de kolay uygulanır olabilmesi nedeniyle en önemli iki tetkik meme ultrasonu ve mamografidir. Tabi ki kesin tanı meme biyopsisi ile patolojik olarak konur. Gereklilik halinde PET, MR, tomografi de istenebilecek radyolojik tetkiklerdir” şeklinde konuştu.
‘ELLE MUAYENE KİTLE OLUŞUMUNU TESPİT EDEBİLİR’
Memedeki bir kitleyi tespit etmenin en kolay ve pratik yolunun kendi kendine muayene olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Cihan, “Kişinin memesindeki farklı bir kitleyi tespit edememe olasılığı da olduğundan en uygun yöntem belirli aralıklarla yapılacak olan mamografi ve meme ultrasonudur.
Elle kendi kendine muayene tüm kadınların alışkanlık haline getirmesi gereken bir muayene şekli olmalıdır. Özellikle banyo sırasında yapılacak muayene ile kitle tespit etmek ve bu doğrultuda ilgili merkezlere başvurmak, meme kanserinin erken evrede yakalanmasına ve bu sayede tamamen kür olmasına katkıda bulunacaktır” dedi.
‘40 YAŞ SONRASI MAMOGRAFİ SIKLIĞI ARTIRILMALI’
Her ülkenin sağlık politikasının farklı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Cihan, “Ancak genel kabul gören uygulama 40 yaşından sonra her yıl ya da en fazla iki yılda bir meme kanseri taraması yapılması yönündedir. Ailesinde meme kanseri öyküsü olan ve bu kanser türüne ait genetik mutasyon yükü taşıyan olgular daha erken yaşlarda taranmaya başlanmalıdır. Mamografi, genç hastalarda meme yapısından dolayı sağlıklı sonuç vermeyebilir. Bu gibi durumlarda meme MR’ı çekilebilir” ifadelerini kullandı.
‘ERKEKLERDEKİ MEME KANSERİ DAHA SALDIRGAN’
Meme kanserinin genelde 50’li yaşlardan sonra görülmeye başladığını ve yaşla birlikte sıklığının arttığını belirten Prof. Dr. Cihan, “Ancak 20’li yaşlarda bile görüldüğü unutulmamalıdır. İnsanın anne karnında gelişimi 9. haftaya kadar cinsiyetsiz olarak devam etmektedir. Bu süreye kadar tüm organ gelişimi ortaktır. Bu nedenle erkeklerde de süt kanalları bulunmaktadır. Sanılanın aksine, erkeklerde de meme kanseri olabilmektedir ve kadınlara göre daha saldırgan seyretmektedir. Bu nedenle her erkek özellikle uzun süreli ve giderek büyüyen meme kitlesinde bu hastalığı da aklına getirmelidir” dedi.
‘OBEZİTE KANSER OLUŞUMUNA ZEMİN HAZIRLAYABİLİR’
Meme kanserinin son zamanlarda görülme oranından bahseden Prof. Dr. Cihan, “İstatistiksel rakamlar her ülkeye göre değişebilmektedir. Türkiye’de 100 binde 40 olarak hesaplanmıştır. Bir başka deyişle her 8 kadından biri, yaşamları boyunca mutlaka meme kanserine yakalanacaktır. Çok belirgin bir artıştan bahsetmek doğru olmaz. Ancak tarama yöntemlerinin yaygınlaşması özellikle erken evre kanserlerin tespitini arttırmıştır. Obezite, beslenme, çocuk yapmama, emzirmeme gibi yaşam tarzı değişiklikleri kanser oluşumuna katkıda bulunmaktadır” şeklinde konuştu.
Meme kanserinden korunma önerilerine değinen Prof. Dr. Cihan, şu bilgileri paylaştı:
“Meme kanserine özgü söylenebilecek en koruyucu yöntemler; 30 yaşından önce çocuk sahibi olmak ve uzun süreli emzirmek olarak söylenebilir. Bunun dışında, tüm kanser türleri ne karşı koruyucu olan yaşam tarzı meme kanserinden korunmak için de uygulanabilir. Meme kanserinden korunmak için özel bir beslenme şekli yoktur. Tüm kanserojen maddeler, pişirme şekilleri, obeziteye neden olabilecek beslenme şekli, sigara ve alkol tüketimi kanser oluşumunu artırabilen riskli davranışlardır Kansere yakalanmış ve kemoterapi alan kişi hekiminin kontrolünde uygun bir diyet uygulayabilir. Hormon duyarlı alt gruptaki meme kanserli hastaların östrojen içeren takviyeler ve gıdalardan uzak durması da önerilebilmektedir.”
‘MEME KANSERİ TEDAVİSİ BİR TAKIM İŞİDİR’
Tedavi seneklerini de anlatan Prof. Dr. Cihan, “Meme kanseri tedavisi bir takım işidir. Bu nedenle her meme kanseri muhakkak bir tümör konseyinde görüşülmelidir. Hastalığın evresine göre cerrahi, sistemik tedavi ve radyoterapiden oluşmaktadır diyebiliriz” dedi.(DHA)
İlk yardım eğitimleriyle yüzbinlerce kişiye hayat kurtaran beceriler kazandıran Kızılay, Dünya İlk Yardım Günü’nde herkesi hayat kurtaran ilk yardım eğitimi almaya davet ediyor.
ABDULLAH GONCA – AYŞENUR ENGİN SAMSUN – Bu önemli günde Kızılay, ilk yardımın günlük yaşamın yanı sıra spor gibi fiziksel aktivitelerin yoğun olduğu alanlarda da kritik bir öneme sahip olduğunu vurguluyor.
Trafikte, evde, iş yerlerinde, spor programları ve okullarda her gün şahit olduğumuz onlarca kaza meydana gelebiliyor. Düşme ve çarpmalar, kesikler, kırıklar, kanama, yabancı cisimlerle boğulma veya tıkanma, suda boğulma, zehirlenme, yanıklar, elektrik çarpması ve ateşli silah yaralanmaları gibi kaza ve acil durumlarda ilk yardım bilmek ise hayat kurtarıyor. Tüm yaş gruplarını hedef alan 2024 Dünya İlk Yardım Günü’nün teması ise ilk yardım ve spor olarak belirlendi. Seçilen bu tema, ilk yardımın spor ortamlarındaki kritik rolünü vurguluyor.
Sporda İlk Yardım
İlk yardım, acil bir durum ya da kaza anında tıbbi yardım gelene kadar yapılan basit ama etkili müdahaleleri kapsar. Acil durumlar ve kazalarla günlük hayatta, çalışma ortamında veya spor yaparken karşılaşılabiliyor. İlk yardımı hayatın her alanına konumlandırmak için çalışan Kızılay, bu yıl Dünya İlk Yardım Günü dolayısıyla sporda ilk yardımın hayati rolüne dikkat çekti. Spor yaralanmaları aniden ortaya çıkabilir ve doğru bir ilk yardım müdahalesi ciddi sakatlıkların önlenmesine yardımcı olabilir.
Kişi kendini sağlıklı hissetse bile, parklarda ve spor salonlarında yapılan egzersizler sırasında burkulmalar, kırıklar, bayılmalar ve kalp krizi gibi acil durumlar yaşanabiliyor. Doğru zamanda yapılan ilk yardım müdahaleleri, spor yapanların sağlığı ve güvenliği açısından büyük önem taşıyor.
Kızılay’ın sunduğu ilk yardım eğitim programlarında, spor yaralanmalarına yönelik ilk yardım teknikleri de kapsamlı bir şekilde ele alınıyor. Bu eğitimler sayesinde bireyler, sadece gündelik hayatta değil, spor esnasında karşılaşabilecekleri acil durumlarda da bilinçli ve hızlı müdahalelerde bulunabilme kapasitesine ulaşıyor.
Antrenör Adaylarına İlk Yardım Eğitimi
İlk yardımın hayat kurtarıcı etkisini her zaman hatırlatan Kızılay, geliştirdiği eğitim modelleri, kitapçık, animasyon, eğitim filmleri gibi kaynak materyalleri ve uzman eğitmenleriyle bugüne kadar 475 bin 768 kişiye sertifikalı ilk yardım eğitimi, 933 bin 460 kişiye yüz yüze bilgilendirme eğitimleri verdi.
Türk Kızılay 22 ilde 29 İlk Yardım Eğitim Merkezi ile Futbol, Voleybol, Hentbol, Bisiklet, İzcilik, Tenis, Judo, Okçuluk başta olmak üzere birçok Federasyon bünyesindeki antrenör adaylarına da ilk yardım eğitimi veriyor.
Dünya İlk Yardım Günü’nün anlamı nedir?
Dünya İlk Yardım Günü, ilk yardım bilincini artırmak amacıyla Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC) tarafından 2000 yılında ilan edilmiş olup, her yıl Eylül ayının ikinci cumartesi günü kutlanıyor. Bu özel günle insanların hayat kurtarıcı bilgi ve beceriler kazanmasını teşvik etmek ve ilk yardım farkındalığı oluşturmak amaçlanıyor. Ülkemizde ilk yardım uygulamalarını yaygınlaştırmak ve tüm bireyleri ilk yardım konusunda eğitmek amacıyla Kızılay da ilk yardım eğitimleri gerçekleştiriyor. Ayrıca Kızılay, Dünya İlk Yardım Günü’nde etkinlikler düzenleyerek ilk yardım konusunda bireylerin ve toplulukların daha bilinçli olmasını sağlamak için çalışıyor.(DHA)